3 Aralık 2008 Çarşamba

Zafer..


Yarın daha detaylı değerlendirme yazısı yazacağım. Ama kısa bir iki şey şimdi...

Avrupa Fatihi döndü. Hepiniz çok büyüksünüz. Helal olsun.

Lincoln; önünde saygı ile eğiliyorum. Kaptanım, çok büyüksün, bugün oynadığın futbol 'onlara' kapak olsun. Aslanım, aslanlarım.. Helal olsun..

Galatasaray-Hertha Berlin Maç Önü

Malumunuz 21.45'te güzel anılarımızın olduğu Berlin deplasmanında olacağız dostlar. Biraz maç önü Galatasaray'a ve olasılıklara bakacağız şimdi.

İyi oynamayan bir Galatasaray var (vasat oynayan ama bu oyunu kepazelik diye gösteren medya var!). Formda bir Berlin ekibi var. Hani kağıt üstünde derler ya, işte orada herşey Galatasaray'ın kaybetmesi sonucunu çıkarıyor bize. Deplasmanlarda kötü oyun süregelmiş, son dönem genel formsuzluk var, hoca tartışılıyor, geçen hafta Metalist'e yenilinince idam sehpaları hazır edilmiş durumda zaten.. Evet eğer futbol matematikse sonuç belli denilebilir. Ama değil. Olumlu yönleride var maçın. Öncelikle Galatasaray daha iyi bir takım. Galatasaray'ın en çok istediği ortam oluşacak maçta şöyle ki; berlin'in kazanması şart ve galatasaray'ın üstüne gelmek zorunda, bu da Galatasaray'ın rahat ettiği, keyif aldığı, keyif verdiği oyun tarzı oluyor. Skibbe-Kalli-Lincoln üçlüsü Alman futbolunu bilirler bu avantaj sağlayabilir. Birde taraftar desteği var ki hatırlatma açısından 2000'de ki Dortmund-Galatasaray maçını aklımıza getirelim...

Daha önemli kısım ise sonuçlara göre ne olacağı. Öncelikle belirteceğim konu; 2. ve 3. olma durumunda bir üst turda, ilk maç deplasmanda ikinci maç iç sahada oynanacak. Bu durum, takımların içerde ne kadar mücadeleci olduğunu düşündüğümüzde, son maçta seyirci-baskı-rakibe verilen korku gibi faktörlerle çok büyük avantaj getiriyor. Geçen sene 'ilk maçta' Leverkusen'i ezen ama gol atamayan Galatasaray hatırlarsınız deplasmanabu oyunun verdiği umutla gitmişti. Ama son maç deplasmanda pek olumlu olmamıştı. Bu avantajı kazanmak şart ve çok önemli.. Galatasaray eğer bu maçı kazanırsa büyük ihtimalle 1. olacak ve diğer uefa gruplarında 3. olan takımlardan biri ile oynayacak. Berabere kalırsa yine büyük ihtimalle 2., daha az ihtimalle 1.olacak. Şu durumda çıkamama ihtimali yok gibi Galatasaray'ın. Yenilirse 3. olma şansı artıyor. Bu sene Şl takımlarının Uefa takımları ile arasında fark yok. 3. olacak Şl takımları ile hiç yok. Bu sebepten 1. yerine 2. olmak 'başarısızlık' diye nitelendirilemez bence. İkisi de büyük başarıdır günün koşullarında. Benzer ortak avantajlar taşır.

İnşallah, umarız bugün Galatasaray kazanır bizi, milletimizi, Berlin'i dolduracak Türkleri mutlu eder. Başarılar Galatasaray.

30 Kasım 2008 Pazar

''Zavallı'' Erdoğan Arıca!! - Zavallı Rıdvan

Futbol şov işidir. Futbol güzelliktir, görüntüdür, şık hareketlerdir, çalımlardır. Göz zevkidir. Avrupa Messi, Ronaldo çalım atınca, artislik hareket yapınca, oo oo ne süper hareket deniyor. Hayranlıkla izleniyor. Ee bu maçta lincoln yapınca ne değişti, ey Erdoğan Arıca.

Sen hangi sıfatla Lincoln'ün üzerine yürüyorsun? Sen kimsin? Sen kimsin? Lincoln ne rakibe küfür etmiştir, ne hakaret etmiştir, ne senin futbolcuların gibi kasaplık yapmıştır.. Sadece 'futbol' oynamıştır. Sanane be adam yaptıysa. Sen futbol oynatsana takımına.

Yorumculuk yap. Teknik direktör ol. Nöbetçi teknik direktörlük yap. Senelerdir tek başarı kazanama. Sürekli düşen takımların nöbetçi hocası ol. Bi bok yapma yani. Sonra gel Lincoln'e dayılan.

Ulan futbol bu futbol. Şov. Güzellik. Senin o küçük beynine sığmayacak güzellikte bir şey futbol. Lincoln tribünler için, kendi için, takımı için yapmıştır. Sana ne Erdoğan Arıca? Sen kimsin?

Lincoln bugün yine 10 numara futbol oynamıştır. Takımının en iyilerindendir. Zekası ancak dayılanmaya yeten 'küçük' Erdoğan Arıca, aklınca artislik yapmıştır. Ona diyecek tek kelime; televizyonlardan göründüğü gibi olduğu, nöbetçi td kalitesinde olduğu, sıfatsız amaçsız gereksiz artist olduğu, yani ''Zavallı'' olduğudur.

Edit: Ulan yönetim, ulan hoca, ulan takım; sahip çıkın Lincoln'e be. Sanki yanlış bir şey yaptı yahu. Güzellik ulan bu, futbol bu. İsmail Güldüren olacağına Lincoln olsun, Arda olsun, Alex olsun be. Seviyesiz aptal Arıca..

Edit 2: Taraftar, lincoln bu kadar iyi oynuyorken bu kadar takımı sırtlıyorken, oyuncusuna sahip çıkmalı, onu ezdirmemelidir. Son sözüm de Arda'ya: Senin işin orada Arıca'yı sakinleştirmek değil, takım arkadaşını korumaktır Arda. Sen takım arkadaşını, Lincoln'ü, Galatasaray'ı koruyacaksın, senin görevin bu.

Edit 3: Şu Erman'ın Lincoln'den ne isteği var be anasını satayım. Her boka bir şey söylüyor. Tarafsız ol be adam. Ayıp be. Galatasaray kazanınca hakeme bok atın hemen. Lincoln'e bok atın hemen. Ayıp ya. Ayıp be. Ulan aldığınız paradan utanın be.

Rıdvan Dilmen; Lincoln için, topuk pas verme, no-look pas atma, top sektirmeyeceksin dedi. Allah'ından bul diyorum bende. Allah'ından bul be. Ayıp be. Sen kimsin be. Yuh ya. Bu kadar olamaz ya. Allah ıslah etsin sizi be. Lincoln fazla size be.

HELAL OLSUN

Akşama doğru derbi yazısı, galatasaray hacettepe yazısı falan burada olacak ta şunu not düşmek istedim hakikaten. Galatasaray 'engelsiz' basketbol takımı, lig şampiyonluğu, avrupa, dünya şampiyonluğundan sonra 'kıtalararası dünya şampiyonluğunu da kazandı. Helal olsun.. Saygı ile eğiliyorum. Helal olsun.

26 Kasım 2008 Çarşamba

Ayıp! Orası Galatasaray!

Adnan Polat: Bizi yüzüstü bıraktı gitti, ayrılmasına şok olduk... (kalli için söylenen sözler..)

Kalli: Bana tetikçilik yaptırdılar kadrodan adam yollattılar, işime karıştılar.. (Polat için söylenen sözler)

-Takımın süperyıldızlarından Lincoln'ü küstüren 1 sezon hayatı zindan eden, en verimli döneminde kadro dışı bırakan hoca değil mi Kalli?

-Hani o orta sahada Servet-Lincoln ikilisini oynatan hoca değil mi Kalli?

-Bütün oyuncuların nefret ettiği, takımı yönetimi yarı yolda bırakan hoca değil mi Kalli?

Ve siz bütün bunların üzerine Kalli'yi ''teknik danışman'' (?) olarak göreve getiriyorsunuz.. Nedir teknik danışman? Ne iş yapar? Skibbe'nin yardımcıları gönderdiniz birde üzerine bu kadar olaydan, sözlerden sonra Kalli'yi getiriyorsunuz. Güya Skibbe ile alakası yokmuş. El insaf ya. Hakikaten bu kadar düşemez Galatasaray yönetimi. Ayıp ya.

Orası Galatasaray.. Siz var olan bütün gelenekleri, Galatasaray görgüsünü paramparça ettiniz. Sizin yaptığınız en kibar ifadeyle ayıptır. Ayıp..

Adnan Polat ve yönetimi, Canaydın felaketinden sonra Galatasaray'a ilaç gibi gelmiş, çok doğru işler yapmıştır. Ama bunlar, bu yapılanlar olmaz, olamaz. Orası Galatasaray. Siz bu kadar düşemezsiniz. Yahu aklım almıyor, bu kadar olay yaşanmış, bütün basının önünde adama bizi yarı yolda bıraktı gitti demişsin birde üzerine göreve tekrar getiriyorsun. Olur mu ya?

Nedir bu Kalli hayranlığı ya. Ne işiniz var sizin hala Kalli ile? Bunlar Galatasaray geçmişine geleneklerine sığar mı? Ne olacak Lincoln, Arda, Kewell bir anda sönse? Kim hesabını verecek bunun?

Ayıp ya. Ayıp. Olmaz bu kadar. Olimpiakos'u da izlemişti Kalli. Hani yönetici Mehmet Helvacı '' işini iyi yapan devam eder'' demişti ya Kalli için. Hani Adnan Sezgin de ''yok öyle bir şey Kalli görevde değil'' demişti. Hani siz birde Skibbe'nin yardımcılarını göndermiştiniz. Hani birde Terim'le görüşmüştünüz. Hani Skibbe görevde iken!!

Sizin yaptıklarınız Galatasaray'a yakışmıyor. Ayıp. Tek kelime ile Ayıp...

25 Kasım 2008 Salı

Fenerbahçe-Porto Maç Önü

Az bir zaman kaldı Fenerbahçe-Porto maçının başlamasına. Önemi mağlum. Fenerbahçe'nin oyun anlamında olmasa da skor bakımından bir yükselişi vardı son dönemde. En son Ankaragücü'nü de geçseler iyice yüksek moralle çıkacaklardı bu akşam. Şimdi pek de moralli olduklarını söyleyemeyiz. Baskı altında olacaklar. Kazanmaları şart çünkü. Burada bir noktayı kendi açımdan söylemeleyim. Kazanmaları şart dedim ama bunu uefa getirisi için söyledim. Yani bu maçtan 3 puan da alınsa gruptan çıkma ihtimali olduğunu düşünmüyorum Fenerbahçe'nin. Hedef uefa olmalıdır ki zaten gerçekte de odur kanımca. Neyse devam edersek; baskı kötü bir psikoloji sağlayacaktır oyunculara ki burada Fenerbahçe'nin en büyük avantajı Porto'nun hakikaten aman aman bir takım olmadığıdır. Yenilebilir bir takım Porto. Tabi buna Fenerbahçe'nin inanması lazım.

Dezavantajlardan devam edersek, baskı dediğimiz mereti Lugano'suz Fener tandemi nasıl kaldıracak, kafamdaki en büyük soru bu. Selçuk hakkında ise ben bir şey söylemeyeyim, en nazif ifade ile 'iyi futbolcu değil o' diyerek işin içinden çıkayım.

Bugün Arsenal'de Kiev'i yeneceğinden muhtemelen, Fener bu maçı alamazsa 3 puanda kalacak Kiev'in de 6 puanı olacak. Hakeza Porto'da 7 puan yapacak. Olası bu sonuçlarla son haftaya bakarsak, Kiev-Fener maçına: Kiev garantilemiş olmayacak, gruptan çıkma şansını tamamen yitirmiş olmayacak aynı Fener gibi kazanma zorunluluğunda olacak ki gruptan çıkabilsin, bu da zor hava şartlarında, zor deplasmanda 3 puan almayı çok çok zor bir ihtimal haline getirecek Fenerbahçe açısından.

Kısacası Fener bugün kazanabilir, kazanmak zorunda. Kazanamazsa bana göre sadece var olan uefa'ya devam ihtimali de yok olur..

Vize Time!!

Kusura bakmayın yazamadık belli bir süre.. Ancak bahsettiğim gibi vize dönemi olduğundan bu durum.. Cuma günü eski hıza döneceğiz inşallah. Yinede bugün bahsetmek istediğim bir kaç konu var. Onları belli zaman aralıklarıyla blogda bulabileceksiniz. Tekrar gecikme için özür dileyerek, yazmaya koyulayım..

17 Kasım 2008 Pazartesi

Lin10

Dün gece'de bu seneki alışılmış resitallerinden birini ekledi Lincoln. Hagi'den beri hiç bir Galatasaray'lı topçu onun kadar sevilmedi. Aşık ona tribünler taraftarlar. Bende.. Saygı gösterilecek düzeyde oynuyor. Harika oynuyor. İpleri eline almış durumda hücümda. Savunmada düşmüyor, 90 da pres yapıyor. Depar atıyor, düşmüyor, çalımlıyor, koşuyor, gol atıyor, attırıyor, seviyor, seviliyor, her şeyi yapıyor Lincoln. Bu sevgiyi hak ediyor. Seni izlemek zevk Lincoln.

not: yakın zamanda lincoln ile ilgili direk duygularımı anlatacağım bir yazı yazacağım. benim de ona sevgim çok büyük.

PARÇALI

Dün Ali Sami Yen'de Galatasaray vardı.. Sarı kırmızı Galatasaray. Parçalı Galatasaray. Klasik, akıllardaki Galatasaray.

Lütfen; kimse hangi forma ile çıkılacağını belirleyen, Ali Sami Yen'de her maça sarı-kırmızı parçalı, beyaz şort, beyaz çorap ile çıksın Galatasaray. Forması budur Galatasaray'ın. Lütfen. Bu değişmesin evde oynarken. Mükemmel nedir sorusuna, 'budur' diyebileceğim formadır bu. Harikulade bir görüntüsü vardır. Değişmesin, lütfen..

Dün parçalıya tekrar hoşgeldin dedik, bir daha gitmemesi dileğiyle..

You Are The Best ARDA TURAN

Dikkat et kendine.. Lütfen.. Sen çok değerlisin. Sen çok büyük bir adamsın. Sen gerçek bir Galatasaray'lısın. Biz sana çok değer veriyoruz, seni çok seviyoruz. Dikkat et kendine.. Üzme. Lütfen...

Galatasaray-2 Belediye-0

Bugünü biraz Galatasaray'a ayırdım. Maçı, Arda'yı, Lincoln'ü, ''parçalı''yı anlatacağım.. Yarın daha genel bir hafta değerlendirmesi ve Avrupa yorumları gelecek..

Geçen haftanın moral bozukluğu devam ediyordu Galatasaray'da ki çok da belli oldu dün gece.. Tekrar morallerin düzelmesi için, taraftarla aranın artık tamamiyle sıcak hale gelmesi için buradan alınacak galibiyet önemliydi. Biraz stres, biraz hırs ile başladı Galatasaray oyuna.

4-2-3-1 e Galatasaray artık alıştı ve bu sistemi öğrendi. İleriye dönük dörtlünün inanılmaz yetenekli olması her zaman gol şansı yaratıyor ki Galatasaray'a bunu dünde gördük. Savunma'da da top rakipte iken herkesin topun arkasına geçmesini başarabiliyorlar artık. Skibbe eleştirilmesine rağmen bu kadroyu 'takım' yapıyor, kabul etmek, takdir etmek lazım.

Senelerdir (Hagi'den beri) duran topta etkinliği olmayan Galatasaray artık duran toplarda çok tehlikeli bir takım oldu. Lincoln'e Kewell'a Arda'ya Baros'a pay çıkartmak gerekir yine bu bağlamda. Baros demişken, kötü olduğunu düşünmüyorum. Topu ilerde tutabiliyor, tekniği ile 4'lü paslaşma trafiğinin kendi ayağını sağlayabiliyor ki bu 4-2-3-1 in önemli kademelerinden..

Galatasaray dün gece zorlanmadan kazandı bana göre. Hani yesede fazlasını atabilecek havayı verdi bize. Moral oldu, iyi futbol keyif verdi.

Belediye bu ligin iyi takımlarından. Hocaları kaliteli. İyi de devam edeceklerdir yollarına.

14 Kasım 2008 Cuma

Galatasaray-1 Kayserispor-0


Öncelikle taraftar tepkisinin bu kadar olacağını tahmin etmemşitim. Tribünlerin boş kalması değil söylemek istediğim ki bir önceki yazıda anlattım onuda. Susma eylemi, garip küfürlü tezahurat pek hoş olmadı. Tepki gerekliydi bencede ama sanki biraz fazla oldu..

Maça dönersek, kupa maçlarına uygun(!) aşırı zevksiz sıkıcıydı diyebiliriz. Bilalaziz gibi kasaplarla yolan çıkan, sahanın her yerinde Galatasaray'lı oyuncuları özellikle Lincoln'ü biçme, öldürme isteğini takımın oyun planı haline getiren Kayseri hocası Tolunay Kafkas gözümde değerini bir hayli yitirmiştir. Tabi hakeminde bunlara hiç sesini çıkarmaması hayret vericiydi. Her pozisyonda kötü niyetle sakatlamaya yönelik oynadı Kayseri dediğim gibi, hakemde eklenince bu dahice fikre(!), artık ben bile 'hakikaten sahada lincoln'ü biçmek serbest mi acaba?' diye düşündüm. Böyle mantaliteye, böyle hocalara, böyle futbolculara en ağır cezaların verilmesi lazım, ille de sakat çıkmasını beklemeden!

Maça dönemedik ama çokta anlatılacak bir şey yoktu. İki takımda kazanabilirdi. Son dakikada maçın en kötüsü Galatasaray adına Aydın golü attı çeyrek finalin kapısını açtı..

Bir an önce bitmesi, galibiyetle bitmesi isteniyordu galatasaray adına. Kimsenin morali yerinde değildi ki galibiyet bu bağlamda da iyi oldu. Haftasonu oynanacak Belediye maçında neşeler yerine gelecektir.

13 Kasım 2008 Perşembe

Galatasaray-Kayserispor

Galatasaray tarafına bakmadan önce bir şeyler söylemek istiyorum Kayseri ile ilgili.. Amacı her zaman büyük Kayserispor'un. Ülke puanımız yüksek olmadığından ilk iki şl'ye, 3. 4. ve türkiye kupası sahibi uefa'ya gidiyor. Kısacası avrupaya gitmek isteyen takımın ya 4. (gs-fb-bjk'yi ilk 3 sayarsak) Kayserinin hedefi yüksek demiştik.. Şl hayal olduğundan uefa'nın olabilitesi daha yüksek. Nitekim geçen senede bunu yaptılar ve uefa'ya katıldılar. Tıpkı geçen sene yaptıkları gibi bu senede bunu yapmanın en kısa ve nispeten kolay yolu Türkiye Kupasını almak. Özellikle gruplardan çıktığınızda, ilerki bölümlerde ikili maç olduğundan kupaya devam etme şansınız yükseliyor. Kayseri bu kupayı ciddiye alıyor ve belkide ligden daha çok önemsiyor. İlk maçında da puan kaybetti kendi evinde, gruptan çıkmak için bu maçta ellerinden geleni yapacaklardır..

Galatasaray içinse, şöyle söze gireyim.. Öncelikle tribünlerin boş olmasından bahsedeyim. Bence sebep, taraftarın tepkisi değil. Böyle bir şey yok. Sebep; hafta içi olması, dönüş saatinin trafikle birlikte, gece geç saatleri bulması ve yine hafta içi olduğundan bunun göze alınamayacak olması, kupa formatı dolayısıyla galatasaray için taraftar gözünde 'dandik' maç olması, ve belki size garip gelecek ama tribüne giden çoğunluğun yaşının 18-22 yaş aralığında olması, dolayısıyle ''vize'' dönemi olduğundan, taraftarın gelmeme sebebi ortaya çıkıyor..

Maç içinse; Galatasaray oynadığı her turnuvaya kupa amacı ile çıkar diyebiliriz. Amaç budur yani. Kadroda rotasyon var gibi ama ciddiyetide elden bırakmamış ki Skibbe bence doğruda yapmış. Hafife alınacak maç değil. Kolay maç değil.

Moral lazım Galatasaray'a. Üzüldüler tabiki onlarda Fener mağlubiyetinden. İlerki maçlarda etki-tepki olacağını ve Galatasaray'ın yükselişe geçeceğini düşünüyorum. Kupada gruptan çıkmak adına da kazanmalı Galatasaray. Güzel bir maç bekliyorum, Galatasaray kazanacaktır bence.. Kendi adıma da inşallah diyeyim güzel goller temennisiyle Galatasaray'dan. Tabi her iki takımada kırmızısız-sakatsız bir 90 dakka olsun inşallah.

Dualarla bitirdik yazıyı =), daha da gülmek için (bkz. Maskeli Servet, hakikaten korkutu bir o kadar da komik görünüyor)

Orada Bir Yerlerde Sarı-Kırmızı Olacaktı..!

Resimde gördüğümüz Galatasaray'ın 2008-2009 sezonunda giyeceği ''1.'' formasıdır. Lanse edilen budur. Sarı-kırmızı parçalı forma, beyaz şort, beyaz çorap..

17 resmi maça çıkmış Galatasaray bu sezon, şu ana kadar.. Bunların 8i iç sahada oynanmış. Toplam 17 maçta Galatasaray'ın sarı-kırmızı parça forma, beyaz şort beyaz çorap ile çıktığı maç sayısı 0 (yazı ile sıfır). Peki sezon başında bize söylenen ne? Hani buydu asli forması Galatasaray'ın.

Sadece 1 maça sarı-kırmızı parçalı forma ile çıkmış Galatasaray, onda da altta kırmızı şort ve çorap ile.. Birde siyah aptal iğrenç font var ki aman aman.. Numaralar isimler okunmuyor.. Kırmızının arkasına siyah fontu düşünen 'büyük' insana selamlar burdan!

Devam edelim.. Futbolcuların uğur denemesi deniyor her maça Hollanda forması ile çıkmamıza. Bakın, farklı renkte forma yapılır, her takımın vardır. Ama bunlar deplasmanda giyilir.Her deplasmanda da değil. Sadece bazı özel ve forma karışıklığı yaşanan maçlarda giyilir. Evindeki her maça takım asli 1. forması ile çıkar. Galatasaray geleneği bunu gerektirir. O zaman yapmasaydınız arkadaşım, Metin Oktay parçalı forması diye sunmasaydınız, demeseydiniz bizim 1. formamız bu diye..

Şu anlattığım durum rezalettir tek kelime ile. Galatasaray evindeki her maça, dışardaki maçların da önemli bir bölümüne sarı-kırmızı parçalı forma, beyaz şort, beyaz çorap ile çıkmalıdır. Çıkmak zorundadır. Uğur vs önemsizdir. Çünkü bir kulübün geleneği söz konusudur. Bir Manchester United'ın, Real Madrid'in, Juventus'un, Milan'ın, İnter'in, Liverpool'un Bayern'in kendi sahasında asıl forması dışında bir forma ile oynadığını gördünüz mü?...

Kendi sahanda her maç, her zaman 1. forman olarak gösterdiğin formayı, tamamiyle yani gsöterdiğin şekilde giymek zorundasın.. Bu kulüp adına zorunluluk olmalıdır.


Lakers Gözünden Celtics

Sevgili dostlar, bildiğinizi üzere bir lakers taraftarıyım. Bu sezonun devamı ve hafiften finaller hakkında bir şeyler karaladım. Bir laker gözünden okuyacaksınız yani..

Bir şekilde Celtics'den daha çok maç kazanıp, eğer finale çıkarsak ki inşallah, muhakkak saha avantajını elimize alabilmemiz lazım. Kabul çok iyiler ama kendi sahaları ve deplasmandaki oynadıkları 'oyun' arasında ciddi fark olduğunu düşünüyorum. Her takım kendi evinde daha iyidir normaldir ama buradaki fark: Boston kendi sahasında çok iyi, deplasmanda ise o müthiş özgüvenin nispeten olmadığı ve daha çekingen oynanan oyun..

Lig; galibiyet yüzdelerine, oyuna bakacak olursak, doğuda ve batıda iki başa ayrılmış durumda. Bir tarafı onlar bir tarafı biz çekiyoruz. Muhtemel olan da (inşallah sakatlıksız) iki takımında konferanslarını lider bitireceği.. Ama finalde saha avantajının önemi yine çok büyüyor. Dediğim performans farkının yanında, 'ya dışarda bir maç çalabilsek' psikolojisi ile 'evimizde kazansak şampiyonuz'un psikolojisi, yine bunun deplasmanda oynamaya verdiği rahatlık...Çünkü kendi evinde kazandığında yüzüğün geldiğini bilmek, deplasmanda daha rahat oynatır. Kaybedecek çok büyük bir şey yoktur sonuçta. Ne alsan kardır, büyük kardır...

Buna benzer bir
şeyler söylemiştim
ama tekrarlamakta fayda görüyorum.. Bu sene bizim ''yahu ne olacak, minnessota'ya evimizde bir maç kaybetmişsek, kötü günümüzdü bir şey olmaz'' deme lüksümüz olmamalı. Elimizden geldiğince maç kazanıp bu avantajı almamız gerektiğini düşünüyorum.

Bilmiyorum belki
kimilerinde bunun önemi bende yaptığı kadar etki yapmadı ama.. Yukarıda açıkladığım nedenlerden dolayı çok çok büyük bir önemi var her maçın, her gecenin..

12 Kasım 2008 Çarşamba

Abi Ne oldu?

Efes Pilsen dağıldı: 90-68 (cska moscow)

- Abi noldu?
- Abi noldu, abi noldu.. Ananın amı oldu Asım..

(diyalog kutsal damacana'dan alıntıdır)

(sırf neşe olsun, güzellik olsun diye resme, efes kızlarını koydum)

(İlerde efes'in gidişatı, yapılanması ve geleceğinin ülker (gs cc, fb.ülk, bjk c.turka) gibi paylaşımlı olup olamayacağı hakkında yazacağım. Şimdiden de giriş cümlesi olsun bari: Len taraftarsız yersiz yurtsuz takım mı olur? Ayrıca kadro kalitesi final four seviyesinden ''biraz (!)'' uzak..)

A Beautiful Mind

Madem buradan seslenebiliyoruz bir çok kişiye. Futbol dışından, hatta biraz eskiden bir öneri getirmek istiyorum. Bir film tavsiye edeceğim. Gerçi tavsiyem saçma gelecektir sizlere ama halen benim gibi izlemeyen kalmışsa diye söyleyeceğim. Fortis Türkiye Kupası hiç zevk vermediğinden insan yapacak meşgale arıyor. Zaten kafa vizelerle dolu. Biraz kendimizle başbaşa kaldığımız dönemlerde de insan keyif alacağı şeyler yapmak istiyor. Eh en çok keyif aldığımız futbolunda kalitesi, kupa programında düşünce seçenekler azalıyor. Neyse çok fazla uzaklaşmadan döneyim konuya. Bir iki gün önce, evde cd kapları karıştırken ''Akıl Oyunları'' nın dvd'sini buldum. İsmini duymuştum ama izlemek kısmet olmamıştı. Aldım, koydum izledim.. Hayran kaldım.. Bu kadar etkileyici bu kadar güzel bir film olur mu? Sayısı 3 ü 5 i geçmez herhalde olsada.. Russell Crowe'ın önünde saygıyla eğilmek gerekir. Bu kadar zor bir rolü bu kadar gerçek bize yansıtabildiği için. Çok saygı duyulacak bir yapım, herşeyiyle.. Oyunculuk dediğim gibi inanılmaz, inanılmaz.. Hala benim gibi izlemeyen kalmışsa, daha fazla kalmasın derim. Bir yerden bulun izleyin. Mükemmel nedir? Budur, bence..

11 Kasım 2008 Salı

Trabzonspor-1 Beşiktaş-2

Gökhan ve Umut büyük topçu, golcü değiller. Colman'da değil.

Maç boyu Trabzon bastırdı çok iyi oyun olmasada başta maç öncesi yazımda söylediğim gibi son şansları olduğundan canları dişlerinde oynadılar, mücadele ettiler. Ama kaybettiler.. Seyirci takımı çağırdı. Helal valla. Hak ta ettiler bu çağırılmayı.

Beşiktaş'ın gittiği yol yol değil. Söylemedi demeyin. İyi değiller.

Trabzon Hüseyin'le, Colman'la, Umut'le bir yere varamaz. Savunma çekirdeği tamam ama ileriye muhakkak 'kalite' şart. Olmazsa olmaz bence..

Trabzon şu dakika itibariyle gruptan çıkma şansını zora sokmuştur. Kalan 2 maçını alsa bile. Antep'in de Beşiktaş'ın da minimum 6 yapacağını düşündüğümüzde (bana göre) hem ikilide doğal olarak Antep'in gerisinde olacak, hem de muhtemelen averajda Beşiktaş'ın gerisinde kalacak.

Hakem Bünyamin Gezer'e nacizane bir sorum olacak.. 80. dakika civarlarında trabzon ceza sahasının sol üst tarafında, korner atılırken cale'nin elle oynadığına karar verdin. Sen hani bunlara hep sarıyı basardın hocam. Hani nerede? (bkz. gs-ts lincoln 2.sarı kart) !!

Hadi Arsenal maçına.. Kanal a..

Kupa Zamanı

Vize dönemi olduğundan sıklıkla yazı yazamıyoruz affola..

Kupada bugün önemli bir maç var bildiğimiz üzere. Trabzon evinde Beşiktaş'ı ağırlıyor. İlk maçlarda Trabzon deplasmanda Antep'e yenilmişti. Beşiktaş'sa Antalya'yı 3-0 la geçmişti. Kupa dandik, kupa boktan, kupa önemsiz deniyor ama ilk turda gitmekte kötü baktırır adama. 5 takımlı grupta ilk iki çıkıyor. Burada genellikle gerçekleşen grubun favori takımlarının evdeki maçları kazanıp 1 2 çıkması şeklindedir. Ama, bu grup diğerlerinden güç dengesi olarak ayrıldığından dolayı bu maç gövde gösterisinden daha önemli bir hal almış durumda. Trabzon bu maçı aldı aldı, alamazsa bir daha Beşiktaş ve muhtemelen Gaziantep Belediye'yi yarın yenecek olan Gaziantepspor'u yakalayamaz. Çünkü, Beşiktaş ilerde G.Antep belediye'yi İnönü'de muhtemelen yenecek, Gaziantepspor ise dediğimiz gibi evinde oynayacağı 2 maç ve deplasmanda oynayacağı(!) Gaziantep belediye maçlarından yeterli puanı alacaktır. İddaa severlere üst diyerek, zevkli bir maç beklediğimi söyleyeyim. Trabzon şansız fikstür ve zor gruba karşı ilk ikiye girmek için kazanmalı bugün. İzleyelim görelim. 20.00 ligtv..

9 Kasım 2008 Pazar

Fenerbahçe-4 Lincoln-1

Bu akşam kadıköyde, 1 tane şerefsiz, (hüseyin göçek), 10 tane sahada amaçsız dolanan galatasaraylı futbolcu, 1 tane elinden geleni yapan çok iyi olan galatasaraylı futbolcu (lincoln) vardı.. Bir galatasaraylı olarak takımım budur, bu akşam.. Fenerbaheçe 11 kişi iyi veya kötü değil, inanarak mücadele ederek oynadı ve kazandı. Bahsettiğim şerefsiz, gece yattığında nasıl uyuyacak, vicdan, kul hakkı, günah, gibi kavramlara sahip mi bilmiyorum. Galatasaraylı futbolcuların aynaya bakıp ’ben kadıköyde oynamaktan korkmuyorum’ demesi ve buna bir şekilde inanması lazım. Korktukları belli ki lincoln gol attıktan sonra ayaklarına gelen her topu dikmeye çalıştılar. Kafasında bu maçı kaybederek çıkmış yine galatasaray, buna çözüm bulmadan bu korkuyu baskıyı (ne derseniz) yenemeden kafalarında, buradan galibiyet alamaz galatasaray. Allah aşkına, sahada panik olmayan sadece futbol oynamayı kafasına koyan bunu yapan, layıkıyla yapan, 1 ( yazıyla ’bir’) adam (lincoln) olur mu ya? Biraz da Arda kalktı bu baskıdan. Gerisi hikayeydi. Psikolojij açıdan bir şeyler değişmeden, dediğim gibi galibiyet imkansız galatasaray adına. Fenerbahçe ne kadar kötü olsada, bu maça kazanacağına inanarak buna gerçekten inanarak çıkıyor. Sonuç ta bu oluyor. Maç başlamadan futbolcuların kafasındaki, (dikkat edin sahada oynanan oyunu konuya dahil etmiyorum bile ki önemli olmuyor bu, galatasaray iyi başlayıp gol bulsada değişmiyor çünkü) düşünce sonuca direk etki ediyor. Bir taraf kazancağına inanırken öbür taraf bir iki kişi hariç kafasında binlerce tilkiyle çıkıyor. Sonuçta bu oluyor..

Buradan sonrası biraz taraftarlıkla söylenmiş şeyler olacak..

Haydi bastır galatasaray
En büyüksün galatasaray
yönetim futbolcu taraftar
şampiyonsun GALATASARAY

moralimizi bozmayalım, şampiyonda olacağız, uefa'yı da burada alacağız. biz iyi bir takımız. inanın galatasaraylılar. inanın. biz galatasaraylıyız.

2 Kasım 2008 Pazar

Eskişehir-Fenerbahçe 2-2

Maç öncesi Fener'in zorlanacağını düşünmüyordum açıkçası. Tahmin ettiğim, Eskişehir'inde bursa gibi havaya girerek oynamasıydı ki hiç öyle olmadı. Rıza Çalımbay hakikaten taş gibi bir takım çıkartmış ortaya. Maçta değinilecek 4 ünsur var bana göre.

Alex: Elinden geleni yaptı yine ama kadro kalitesi zayıf diyoruz anlatamıyoruz. Pes oynanmadığından Alex her maçı kazanmaya yetmiyor. Hele rakip köpek gibi koşarken.

Guiza: Büyük fiyasko. Eh be arkadaşım neyi atıcan Allah aşkına. Göstermelik koşularla olmuyor bu iş. Gol atman lazım. Maalesef traş makinesi olma yolunda ilerliyor Guiza.

Eskişehir bütünlüğü: Hele 10 kişi kaldıktan sonra saygı duyulacak bir iş yaptılar. Kazanabilirlerdi bile. 10 kişi ile Fener'i maç ''2-2'' iken baskı altına almak büyük iş. Youla az bir topçu olsa bugün sonuç farklı olabilirdi.

Hakem: Direk kararları anlatamam burada ama çok çok kötüydü diyebilirim rahatlıkla. Maçta bi hakem niye bu kadar öne çıkar anlayamıyorum. Bırak arkadaş sen sadece maçı yönet, adil ol. Niye bu kadar ön plandasın hep. Genel Türk hakemleri gibi. Yani, Fenerbahçe lehine verdiği fazlaca yanlış karar vardı bu da sonuca etki etti..

31 Ekim 2008 Cuma

Galatasaray Sağlık Kurulu

Baştan söyleyeyim sonda söyleyeceğimi.. Arkadaş siz orada ne iş yaparsınız? Bugün yayınlanan antreman raporunun iki satırı antremanla ilgili.. Geriye kalan sayfanın tamamı sakat oyuncularla ilgili. An itibariyle Lincoln, Nonda, Uğur, Mehmet Topal, Aydın, Linderoth, Hasan Şaş, Emre Güngör, Serkan ve Barış'ın sakat olduğu bilgisi verilmekte resmi sitede.. 10 kişi var listede. Galatasaray doktorları açıklama yaptıklarında pembe tablo görüyoruz. Ama iyileşen yok. Sakatlanan da var. Dönecek dönecek denen, Linderoth, Topal, Uğur'dan haberi olan varsa beri gelsin. Pardon Barış ve Serkan'ı nerede bileniniz var mı, ya Emre? Galatasaray'lı futbolcuların Ankaraspor doktorlarına göründükleri çıkmıştı ortaya geçenlerde. Bir sağlık kurulunu güvenilir ve iyi yapan, tedavi yöntemleriyle beraber (linderoth'un 3 ay bekletilip sonra ameliyata yönlendirildiği konuşulmakta), sakat oyuncunun hangi tarihte geri döneceğinin söylenebilmesidir. Allah aşkına Lincoln Ankaraspor maçında sakatlanmış, şu tarihte bizimle olacak veya Antep maçına yetişecek-yetişemeyecek diye bilgi verilmez mi? Barış, Serkan, Topal, Linderoth, Uğur, Aydın, Emre ne zaman dönecek, bir tek kelime bir şey söyleyebiliyor musunuz? Söyledikleriniz doğru çıkıyor mu? Ayıp hakikaten. Bir de klişe lafları var tabi sağlık kurulunun.. ''Ameliyat ertesi rehabilitasyon çalışmaları sürüyor - Sağlık ekibi ile salonda çalışıyorlar''.. Linderoth-Serkan-Uğur 1.5 senedir orada çalışıyorlar !...

29 Ekim 2008 Çarşamba

Lakers Sezonu Açtı

Lakers taraftarı olduğumdan bahsetmiştim. Malumunuz dün de sezonu açtık. Sabah 4.30 da Portland'ı konuk ettik evimizde. Baştan sona üstün götürdüğümüz maçı 20 sayıyla rahat aldık. Peki ne gösterdi bu ilk maçta Lakers bize?

Finalde Boston'a kaybederken en büyük eksiğimizin pota altında sertliği sağlayacak, blok katkısı yapacak bir uzun olduğu belliydi açıkçası. Pota altında onlara cevap veremeyip sinmiştik. İşte bu sene benim ve hemen hemen bütün nba takipçilerinin neden bizi şampiyonluğun bir numaralı adayı olarak gördüğünün sebebi de burda gizli. Geçen sezonun ortasında sakatlanan, sakatlanmadan önce sertlik mi ararsın, blok mu ararsın, yüksek yüzdeyle hücum gücü mü arasın, alayını bünyesinde barındıran Andrew Bynum bu sene bizimle..

Korkutucu bir pota altı ikilisine sahip olduk. Hem işin savunma yönünde hem hücum yönünde. Dün de gördük bunu ki Gasol-Bynum ikilisinin olduğu bölgeye pek Blazers oyuncusu girmedi, giremedi.. Arka alanda Kobe ve Fisher'la da (içerisi sağlam olduğundan) baskı yapıldığından, tekrar sağlam bir savunma takımı olmanın ışıklarını verdi bize Lakers. İşin hücum yönünde pek sıkıntı yaşamayacağımızı düşünüyorum ki geçmiştede sıkıntı burada değildi.

Sözün özü, belliydi eksik Lakers açısından geçen sene. Şimdi tam o eksiği kapatacak olan Bynum artık takımdaki yerini aldı. Bana göre kesin favorisi Lakers ligin. İnşallah sakatlık belası yaşanmaz, tüm takımlar için yaşanmaz yüzüğüde takarız sene sonunda..

28 Ekim 2008 Salı

İçindeki Nefreti Bırak Be Adam

Bir kaç şey söylemek istiyorum bu Tanburacı'nın öfkesi hakkında. Fazla uzatmayacağım. Malumunuz Osman Tanburacı adlı şahsiyetin, Fatih Terim ile arasında bir mevzu geçmiştir. Belçika maçımızdan sonra, hakkında 'saçma' bir yazı yazan Tanburacı'yı arayan Terim, aralarında geçen bu ''özel'' konuşmada, kötü sözlerde bulunmuştur. Terim, her insan evladının düşündüğü gibi telefondaki ''özel'' konuşmalarının, iki kişinin arasında kalacağını düşünmüştür. Ancak sayın Tanburacı, ''3. sınıft seviyesi, -öğretmenim fatih bana bunu bunu dedi-'' mantığıyla hareket ederek, bu ''özel'' konuşmayı halka, topluma açıklamıştır. Amaç, gayet tabiki Terim'in, tıpkı istediği gibi zarar görmesidir. Bunu da yapmıştır.

Tabiri yerindeyse bu ispiyonculuk mantığının ve hareketinin doğru olmadığını, bunu yapmanın çok yanlış olacağını, bir kişinin özel kalacağını tahmin ettiği (ki normal yaşantıda -iki kişinin arasında olan- gibi bir kavram vardır), buna dayanarak söylediği sözlerden dolayı darağacına asılmaması gerektiğini düşünüyorum. Bu kadar zaman sonra neden tekrar bu konuya döndüğüme gelmeden şunuda belirteyim. Bir insanın bir insana hakaret, küfür etmesi hoş bir şey değildir, doğru bir şey değildir. Bunu savunmuyorum. Ancak, hepinizin-hepimizin telefonda, yüzyüze yaptığımız konuşmalarda, geçen sözlerin arada kalacağını bilerek hareket ettiğimizi söylüyorum. Burada geçen konuşmaların ''aa bakın bana ne dedi'' mantığıyla afişe edilmesi çok büyük yanlıştır. Siz günün birinde, özel kalacağını düşündüğünüz sözlerinizden dolayı genel bir tepkiyle karşılaşsanız ne hissederdiniz?

Evet, neden bu noktaya geldim bu kadar zaman sonra.. Şu sebepten dostlar; sayın Tanburacı bitmek tükenmek bilmeyen nefretini tarafsız olması gereken işine ve yazılarına bulaştırmaktadır. Şöyleki; ''ve de Terim hayatında hiç bu kadar başarısız olmamışken mukavelesini taltifen uzatıyorsa tek kelimeyle haksızlıktır!'' bu yazılar Osman Tanburacı'dan alıntılanmıştır. Buna en nazik ifadeyle, Yuh denir. Avrupa üçünlüğünü getirmiş bir teknik direktörü, hayatının en başarısız dönemi şeklinde ifade edersen, sana gülerler. Bu yazdıkları ilk değil sonda olmayacaktır büyük ihtimalle. Ha keza nefret dolu yazılarında bir kaç örnek daha vermek istiyorum:

''48 sene sonra Milli Takımı Avrupa Şampiyonası’na götürecek ve Nottingham’da gol atamadan geri dönecekmişsin...'' diyor Terim için..
Paşam, götüren kilimcinin kör oğlu mu?

''İtalya’da hocalık yapacak ama iki takımdan da uzaklaştırılacakmışsın...'' diyor Terim için..
İtalya'da görevden alınmak için önce orada çalışabilmek, o değere seviyeye ulaşmak gerekir sayın Tanburacı.

''EURO 2008’de hata üstüne hata yapıp, milleti kahrederek, ter akıtan futbolcuların kadere isyanıyla ve de şansın yardımıyla ilerleyip yine başarıyı kendinden menkul sayacakmışsın...'' diyor Terim için..
Buna artık bir şey söyleyemiyorum. Yuh diyorum. Günah diyorum. Ayıp diyorum...

İçindeki nefreti, gerçek dışı, saptırılmış ve yanlış bir şekilde yazılarına döken sayın Tanburacı'yı kendimce Allah'a havale ediyorum..

YASAK KALKTI

Sevgili okuyucular, yazarlar.. Blogspot ve Blogger erişim yasağı kalkmıştır. Hayırlı olsun herkese. Bizde hızla yazılarmıza devam ediyoruz, daha güncel, daha güzel..

27 Ekim 2008 Pazartesi

Juan De Ramos: ''Cumaya gittim gelicem''

Hop bilader sen kal gelme demiş Tottenham yönetimi artık. Dile kolay premier ligde 8 maçta 0 (yazıyla 'sıfır') galibiyet.. Onca transfer, harcanan para. Sonuç felaket. Bir şeyler olması gerekliydi ki sistemi kuran ve sonucunda başarısız olan Ramos gitti. Doğru olan da buydu bana göre. Kadroya bakınca, isim bazında konuşmadan direk fikrimi söyleyeyim: Yapılan transferler; isim değerleri yüksek olmasına rağmen, bence gidenlerin kalitesinde değildi. Berbatov-Keane gitti ama örneğin bir Pavluchenko bu kalitede mi? Bence hayır. Yine bu türden transferlerle yüksek para harcanmasına rağmen kalite düşmüş oldu. Tabi bunun bir numaralı sorumlusuda Ramos'tu. Başarısızlıkta gelince haliyle topladı bavulları..

5 milyon euro tazminatı çatır çatır ödeyerek Redknapp'ı getirdi Tottenham. Gayet tabi ki bir ivme kazanıp yükselişe geçeceklerdir ama kadronun devre arası veye sezon sonu güçlendirilmesi şart gibi. Tottenham Ramos sonrası ilk galibiyetini aldı Bolton'a karşı. Devamı gelecektir de. Kadronun yetersiz olduğu muhakkak ama bu sırada olacak kadar da değil...

Where Amazing Happens

Salı gecesi başlıyoruz tekrar 02.30da nbatv de bulls-bucks maçıyla. Özlemiştik. Hemde çok. Senelerdir bu oyunu büyük sevgiyle takip eden biri olarak heyecanla bekliyorum. Eminim aranızda da vardır takipçileri nba'in. Bir lakers taraftarı olan ben sezonu kendi adıma şampiyonluk parolası ile açtığımızı söyleyebilir. Bynum Gasol karartsın pota altını, bizim deli oğlan da yapsın yapacağını. İşin şaka tarafı bir yana hakikaten insanın içi alev alev olmaya başlıyor saatler kala artık. Uykusuz geceler başlasın demiş 'başkan'.. Başlasın hakikate be. Özlemişiz...

Fenerbahçe-Bursaspor 5-2

Maç öncesi kadroyu okuduğumda, Yusuf önlerinde Romachenko-Sercan ikilisini görünce bir an ne düşündüğünü anlamak istedim Samet Aybaba'nın. Fenerbahçe'nin durumu pek iyi değil kabul. Kayseri geldi Kadıköy'de goller buldu kabul. Defansta sorun var belli, kabul. Eh ama hocam böylede çıkılmaz ki yahu. Bu kadar gol bulan Anadolu takımları, hep kendi sahasında bekleyerek kontratakla gol buldu Fenerbahçe'e karşı. Hangisi senin gibi ailecek üstüne gitti? Bu kadar mı kötü değerlendirilir Fenerahçe anlamak zor. Aragones'e söylesen 'Bursa'nın kadrosunu sen yapta Fenerbahçe fark atsın' diye herhalde böyle çıkarırdı oda. Elleriyle verdi maçı Samet Aybaba, daha başlamadan, ha keza maç sonrası ayakları yere basmıyor demiş bazı oyuncuları için.. Bence ayakları yere basmayan bir tek futbolcular değildi!...

Fenerbahçe bir şekilde yükselişe geçecekti. Kadro-hoca sıkıntıları olsada bu durum en azından ligimizde Fenerbahçe'yi kesinlikle ilk 3ün dışında tutmaya yetmez. Kocaeli ve Bursa gelibiyetleri ile moral kazanmış oldu takım. Maça dönersek, ilk defa kötü dediğimiz Fener ortasahasının daha iyi gözüktüğü bir maç izledik. Bursa o mevkiyi önemsemeyince (!), kontrol tamamen Fener'in olmuş oldu. Bu sayede tempo da eline geçti ve goller gelmeye başladı. Diğer maçların aksine hırs vardı Fenerbahçe'de ve yine diğerlerinin aksine bu sefer göze daha hoş gelen bir oyun.. Sonucunda da rahat bir galibiyet geldi. Buna ihtiyaç vardı açıkçası. Avrupa'da devam için ilerki dönemde yükseliş şart. Deivid geri döndü bu maç ile ki çok önemliydi. Kısa zamanda form tutarsa Alex'in yanında yaratıcı hücum gücü olarak kritik olacak hele bir de Kazım iptal olunca sağ açıkta oynayacak adam kalmadı. Yinede devre arası hamleler gerekli ve olacak gibi Fenerbahçe'de. Bu arada gol makinası gol atacak değil mi?...

Beşiktaş-Sivasspor 1-1

Antipatikliğin uçlarında dolaşşada Bülent hoca taş gibi takım kurup 2 senedir bunu devam ettiriyor, hakkını vermek lazım. Cuma akşamıda ilk dakkadan itibaren maç adeta bağırıyordu, taş gibi geçeceğim diye. Hakikaten de öyle oldu. Erken gol Sivas'ın zaten yüksek olan direncini katladı. Bu direnci olumlu yönde kullanıp maçı alabilir miydi diye sorabiliriz de aslında. Attıkları golden sonra pek ileriyi düşünmediler. Amaçları beraberlikti bence, onuda aldılar.. Beşiktaş tarafından bakarsak Mustafa Denizli'nin gelişi muhakkak bir ivme getirecekti ki öyle de oldu. Açıkçası bu maçıda zor olmasına rağmen geçeceklerini düşünüyordum ama talihsizlikleri rakibin Sivas olması oldu. Şu maç için Beşiktaş'a kötü oynadı diyemem. Kazanabilirlerdi, çok şanş geldi ayaklarına. Olmadı. Tek söyleyebileceğim; Beşiktaş kadrosunun halen çok abartıldığı olur. Bu kadronun çok büyük hücum performansları sergilemesi zor. Solda Tello sağda Holosko, bi Yattara, Arda, Kewell, Deivid, Kazım mı dersek rakiplere kıyasla.. Sanmıyorum. Eğer daha büyük başarılarsa hedef, kalitenin üst seviyeye bir şekilde çekilmesi gerekir..

Başlayalım- SONUNA KADAR...

Cuma gününden bu yana yazı yazamadım buraya. Kapattığım, yazmayacağım sanılmasın. Devam ediyorum artık daha hızlı olarak. Yazmama, daha doğrusu yazamama sebebim bu yasak mevzu ile ilgili. Uzun uzadıya anlatmaya gerek yok. Yasakta yapsalar, siz girebildiğiniz, ben yazabildiğim sürece sorun yok. Resim atamayacağım belli bir süre. Ama yazılarımız bundan sonra hızla devam edecek. Hep birlikte...

Geçen hafta sonunu değerlendirememiştik. Telafi edeceğim gün içinde. Üç büyüklerin maçları ve avrupa'da bir kaç konu hakkında yazmak istediklerim var. Gün içinde sırasıyla atacağım siteyede bunları.

24 Ekim 2008 Cuma

Çıldırdık 1-0

Nasıl anlatsam, nasıl söze girsem bilemiyorum. 95 te, yere kapanıp gözlerimi kapamamdan mı, o korkudan mı başlasam, Lincoln'ün no-look paslarında komşuların 'top nerde lan' tadında bakışlarından mı başlasam? Veya Kewell'dan büyücüden mi, Arda'dan mı, bitmek tükenmek bilmeyen enerjisiyle Sabri'den mi Ayhan'dan mı?.. 35'lik taş gibi topçu, hayatta trip yapmayan her zaman görevini yapan Emre'den mi? Galatasaray ruhuna ne dersiniz? Veya o büyülü atmosferden?.. Susmayan, coşkuyu 90 dakika hisseden, hissettiren taraftardan mı? Yiğidi öldürdük hakkını verelim.. Takımın on numara futbolu, oyuncuların performans artışları, kendine güvenleri ile başyapıt tadında bir gece yaşatan Skibbe'den mi girelim söze...

Sezonun en iyi topunu oynadı kesinlikle Galatasaray. Savunma mükemmeldi, Ayhan ve Meira defansa muazzam yardım etti onunla birlikte takımı 'zamanında' hücuma kaldırmayı başardı. Emre saygı duyulacak performanslarından birine imza attı. Bu tecrübe ve mesleğe olan saygıya şapka çıkartmak lazım. Lincoln Skibbe ile muazzam bir çıkışta (nazar değmesin inşallah diyelim) artık çok daha güçlü ve savunmasına büyük yardımı oluyor. Bu da dün gece olduğu gibi takım savunmasının daha rahat oluşmasını sağladı. Hiç bir dakika Galatasaray 5'e 2 yakalanmadı. Her zaman, Emre-Servet'in yanında Sabri, Ayhan, Meira, Lincoln, Arda, Kewell da ordaydılar. Hücum tarafına bakacak olursak; iplerin Lincoln'ün elinde olduğunu söyleyebiliriz. Sürücü koltuğunda o olduğu zaman daha akıcı ve akıllı hücum ediyor Galatasaray. Arda ve Kewell da top ayaklarına her geldiğinde, büyük çoğunlukta Sabri'nin de müthiş yardımlarıyla, harika bindirmeler yaptılar bu sayede oyunun çoğunluğunda Olimpiakos kalesi abluka altındaydı. Baros, gol atmadı ama rakip savunmayı kendine çekti, bir oraya bir buraya götürdü ki bu sayede kanatlardan ve ortadan giriş rahat oldu Galatasaray'lı oyunculara. Çok faydalıydı, gol atamadı kötüydü diyenlere kulak asmayalım çok güzeldi oda.. 5-0 bitebilecek bir maçtı kısacası, inanılmaz goller kaçırdı Galatasaray. Akıl almayacak türden hakikaten. Bunların acısı çıkabilirdi, Allah'tan çıkmadı 95'te. Kaleye adım adım giden topta ömrümden yıllar gitti benimde.

Çok şükür, gerçekten muazzam futbolla galip geldi Galatasaray. Diğer maçın da berabere bitmesi iyi oldu. Çıkan 1. nin diğer gruplardan birinin 3.sü ile çıkan 2.nin şl'de 3. olup gelen takımla oynayacağını unutmamak lazım. 1.lik büyük avantaj. Geçen seneden biliyoruz. (leverkusen) Artı 1. olduğunuz zaman diğer grubun 3.sü ile oynarken saha avantajınızda oluyor. Yani ilk maçı dışarda yapıyorsunuz ki bu büyük avantaj. Amaç 1.lik olmalı..

Galatasaray deplasmanda Benfica'dan da Berlin'den de puan alamayacak takım değil, hatta yenemeyecek takım değil. Başarabilir Galatasaray. Metalist'i kendi evimizde yenersek 1.olup avantajlı bir biçimde yola devam edebiliriz. İnşallah diyelim. Yol uzun... Tekrar tebrikler Galatasaray, süper oyun ve kazandığın için...
(resimler için kusura bakmayın, gelecek...)

Futbol Saatleri

25 Ekim Cumartesi
14:00 Everton - Manchester United / Spormax
14:00 Kartalspor - Giresunspor / D Spor
16:30 Bayern Münih - Wolfsburg
17:00 West Bromwich - Hull City / Spormax
19:00 Fenerbahçe - Bursaspor / Lig Tv
19:30 Blackburn Rovers - Middlesbrough / Spormax
20:00 Rennes - Le Mans / Kanal A
21:30 Juventus - Torino / Ntv Spor
22:00 Toulouse - Monaco/ Kanal A
23:00 Barcelona - Almeria / Ntv
23:00 Porto - Leixoes / Spormax

26 Ekim Pazar
14:00 Erciyesspor - Karşıyaka / D Spor
16:00 Trabzonspor - Gaziantepspor / Lig Tv
16:00 Inter - Genoa / Ntv Spor
16:30 Chelsea - Liverpool / Spormax
18:00 Nancy - Sochaux/Kanal A
18:00 Stuttgart-Bochum
18:00 Recreativo - Valencia / Ntv Spor
19:00 Eskişehirspor - Galatasaray / Lig Tv
19:00 West Ham United - Arsenal / Spormax
20:00 Villarreal - Atletico Madrid / Ntv Spor
22:00 Benfica - Naval / Spormax
22:00 Real Madrid - Athletic Bilbao / Ntv Spor
22:00 Marsilya - PSG/Kanal A

Yasak Arkadaşım (1)

Önce bu yasak konusunu anlatayım. Belki görmüşsünüzdür ama tüm blogspot ve blogger adreslerine giriş yasaklandı. (Ama..) Girebilmeniz ve takip edebilmenizi temenni ediyorum. Bu yasaklarla daha ne kadar geriye gidebiliriz bilmiyorum? Anlamak mümkün değil.

23 Ekim 2008 Perşembe

Çıldırma Vakti.. 21.15

Bütün yatırımlar, kewell, baros, meira, hatta geçen sene lincoln transferleri, arda ve topal'ın yüksek tekliflere rağmen takımda tutulması hep tek bir amaca yönelikti.. Avrupa.. Şimdi bu amaç için harekete geçmenin, tekrar Avrupa'yı fethe çıkmanın vaktidir.. Belkide 2000'li yıllardaki kadrodan bile daha kaliteli şu an Galatasaray. Gerçekten kupayı Saraçoğlu'nda kaldırmaksa hedef, bugün bu yolculuk başlıyor. Zaferle başlasın, haydi Galatasaray..

Elimden geldiğince heyecanıma bir dur diyerek, maçı ve önemini değerlendireyim grup adına.. Öncelikle, uefa'daki salak fikstür sebebiyle içerde oynayacağınız maçların istediğiniz rakiplere karşı olması gerekliydi. Nitekim oldu bu. Galatasaray'ın gruptan çıkma adına direk rakibi Olimpiakos. Bu maçın dışarıda olması kötü olurdu. Yunan takımları ve biz Türk takımları genelde deplasmanda pekde iyi sonuçlar almayan, evimizde kat kat daha iyi performanslar gösteren takımlarız. Dolayısıyla evimizde bir adım öndeyiz. Onun haricinde, yükselen bir grafiği var Galatasaray'ın performans adına. Gol bulacağımızı tahmin ediyorum hatta goller bulacağımızı tahmin ediyorum ama şu defansın arkasına atılan toplara Skibbe'nin birşeyler yapıp çözüm bulması şart. Gol yemesekte geçen maçlarda olduğu gibi Trabzon maçında da bu sıkıntı göze çarptı. (İnşallah diyerek) Olası bir erken gol kapıyı açar bizim adımıza. Galatasaray'ın üstüne gelen takımlar, Lincoln'den no-look paslarla, baros kewell ve arda'nın kontralarınla karşı karşıya kalmak durumdadırlar. De Sanctis güven veriyor. Emre-Servet ikilisi önünde Meira-Ayhan ideal. Skibbe'de bozmayacağını söyledi bu dörtlüyü.

İnşallah 23.00 da mutlulukla yazımı yazarım, zaferin coşkusuyla. Ben inanıyorum kazanacağımıza, daha şanslı olacağımıza. Haydi Galatasaray, yine her zaman olduğu gibi mutlu et bizi..

22 Ekim 2008 Çarşamba

Fenerbahçe 2-5 Arsenal

Fazla değerlendirilecek bir şey yoktu dün akşam. Başlıkları sunayım kendi adıma..

Orta sahaların pas pas olduğu,

Arsenal'in vurunca gol olduğu, gol makinası(!), okçu(!), Guiza'nın vurunca 'olmadığı',

'Maldonado ve Selçuk'un oynadığı ortasahada bende oynarım lan' dememe sebep olan,

Edu-Lugano tandeminin, olası Kalli-Aragones tandeminden farksız olduğunun ortaya çıktığı,

'Carlos'un katkısı saha içinde ne zaman olacak arkadaş' dememe sebep olan,

Arsenal'in zerre kasmadan kazandığı, hele hele 2-0 dan sonra iyice serdiği,

Aziz başkan'ın ''takımı daha da güçlendirdiğini söylediği'' Aragones, Emre(kimdi lan? he şu doğuştan Fenerli olan, locada mıydı maçta..(!) ), Josico(bkz. Lampard(!) ), Guiza (bkz. makina.. yok canım traş makinası değil, her bulduğunu atan en fazla bir iki kaçıran gol makinası 15 milyon euroluk süper yıldız (!!) ), Burak vb transferlerin en nazik ifadeyle patladığının belli olduğu,

Aziz başkan'ın kafasına uymadığından gönderilen Zico ve Aurelio'nun 'biraz' arandığının belli olduğu...

Şampiyonlar ligi ve büyük ihtimalle uefa'nın gittiği,

Fener'in bu seneki kadrosunun zayıf olduğu ama bunun kimilerce(!) kabul edilmediğinden, sonucun 5 olduğu,

Aragones'in de tazminatı almadan (çok afedersiniz) nah gideceğinin farkedildiği (en azından kendi adıma) bir maç olmuştur dün Kadıköy'de...

21 Ekim 2008 Salı

Fenerbahçe-Arsenal Maç Önü

Zor maç hakikaten. İşin kötüsü Fener'in bu maçı kazanmak zorunda olması gruptan çıkma adına. Yani geçen sene başarıyı getiren oyunu tutan kontrollü oyun bu maçta geçerli olurmu bilemem? Birde Semih-Guiza-Alex'in on birde çıkacağını öğrendik ki bu sıkıntı yaratır. Uğur'un sola dönük, Kazım'ın savunma yapmadan sağa dönük oyununda Selçuk'un bir yerinden ter gelir orta sahada. Pek umutlu değilim maalesef. Şu takımda Aurelio'nun olmaması çok mu şey değiştiriyor deniyor. Değiştiriyor işte.

20 Ekim 2008 Pazartesi

Galatasaray-Trabzonspor 3-0

Maç öncesi yazısı yazamadık ama kendi adıma zor geçeceğini düşünmüyordum Galatasaray açısından. Teknik taktik oyun geneli, hocalar ve hakem başlıklarında anlatmayı düşünüyorum maçı sizlere. Başlayalım bakalım neler oldu dün gece Ali Sami Yen'de..

Oyun Geneli: Psikolojik gerginliği her halinden belliydi Skibbe'nin maç öncesinde. (ha keza maçı koparan son gol gelmeden ki sevinçleride belli ediyordu bunu) Bu gerginlik maç başında oyuncularda da vardı. Birde ilk dakikalarda Trabzon bastırınca kafalarda şüphe oluştu acaba mı diye.. Yalnız, galatasaraylı oyunculardaki gerginlik, taktiğin yanlış olmasında veya kötü oyundan değildi bana göre. Belli ki rahat değildi Galatasaray maç öncesinden..

İlk dakikalardaki baskıyı geri çevirince Galatasaray oyunun kontrolünü tamamen aldı ki bu andan sonrada bir daha geri vermedi. Her zaman çok yetenekli olduğundan dem vurduğumuz hücum hattı başta Arda ve Lincoln ile Trabzon savunmasını paramparça etti. Bu sefer baskıyı Galatasaray kurdu devamında gol gecikmedi ama.. Hakikten amaç orta veya değil hiç önemli değil, akıl almayacak derecede güzel, muazzam on numara bir gol attı Arda.. Gol de gelince üstündeki stres tamamen kalktı Galatasaraylı oyuncuların. Arda'nın bireysel şovunu, Lincoln'ün müthiş oyun kontrolünü pas trafiği izledik oyunun kalanında. Ardından Servet'in eline çarpan top ikinci golü getirdi ki belkide orda maç bitti. Trabzonspor ilk yarının sonunda da kendine umut getirecek golü yakalayabilirdi ama açıkçası ne Umut'un ne Gökhan'ın büyük golcü olduğunu düşünmüyorum. İkinci yarıda kazandığı moral ile daha fazla gol istedi Galatasaray. Tabi birde en çok istedikleri durum gerçekleşince, yani Trabzon hep beraber Galatasarayın üstüne gelince bol bol gol pozisyonuna girdi sarı-kırmızılılar. Lincoln'ün Baros, Meira, Kewell ile müthiş paslaşmasından sonra çok kaliteli vuruşuyla üçüncü gol geldi. (kırmızı kart olayı, hakem başlığında) Maçta rahatça sona erdi Galatasaray adına..

Hocalar: First of all Skibbe diyelim.. Eh haketti. Her zaman eleştirdik ama hakkınıda vermeli. Öncelikle bu takımın 4-2-3-1'i hakettiğini yeniden kabullendi ve önlibero olmamasına rağmen Ayhan'ın yanında (topal-barış-linderoth), Meira'yı oraya çekip orta sahayı ikiledi güçlendirdi. Bu sayede ''Galatasaray'a hücüm et ikinci pasında karşı karşıya kalırsın'' durumunu ortadan kaldırdı. Meira'da hızla ileriye taşıdı takımı ki Skibbe'nin bu sisteminde çok kritik nokta bu. Ondan sonrası Lincoln-Kewell-Arda-Baros'un ellerinden öperdi zaten ki öptüde.. Hakkını verelim Skibbe'nin. Rakibi çok iyi analiz edip çok doğru sistem ve kadro ile maçı aldı..

Ersun Yanal: Eh hocam, tamam cesursun kazanmak için çıktında Ali Sami Yen'de de böyle gidilmez üzerine Galatasaray'ın. Kumar oynadı Yanal, gol bulabilse belki avantajına olurdu ama büyük ihtimal olan oldu. Çok hücum taktiği ile çok gol yedi. Ben başta Yattara'lı bir kadro ve daha kontrollü tıpkı Beşiktaş maçında oynadıkları oyun gibi bir anlayış bekliyordum.

Hakem: Baştan en can alıcı konu ile başlayalım. Lincoln'ün atılması mevzusu ki burada Skibbe'de suçludur bence. Golden sonra korner direğini söktü hakemler aralarında konuşmaya başladı ki herkes tarafında görülecek şekilde. (ayrıca: kardeşim, korner direğini söküpte ne yapmış, kendince dans etmiş, rakibi mi küçümsemiş niye kart olsun?.. diyorum) Belli ki orada atmayan hakem burdan sonra aranacak ottan boktan pozisyonda atacak Lincoln'ü. Eh be Skibbe, alsana orada oyundan Lincoln'ü. 3-0 olmuş maç. Alkışlat çıkar işte. Çok mu zor bunu düşünmek. Hemen sonra kasıtlı olmayan bir pozisyonda beklenen oldu ve atıldı Lincoln. Genel olarakta kötüydü hakem. Verilmeyen penaltı ve kartlarda boldu. Hayak kırıklığına uğradım onun adına ki, biri ona hakemliğin Hitler olmak olmadığını anlatmalı!..

Sonuç olarak, beklediğim gibi rahat kazandı Galatasaray güzel oyunuyla. Darısı Olimpiakos maçına. İnşallah...

18 Ekim 2008 Cumartesi

Savunma Nedir Bremen?

Schaaf hakkında kötü konuşan yoktur eminim. Werder Bremen’i müthiş sevilen, bol gol atan bir takım yaptığından bahsedilir. Buraya kadar tamam, hiç bir sözüm yok ama.. Bu takım kesinlikle savunma yapmayı bilmiyor. 90 dakika tek kale oynadıkları Dortmund maçında da sırf bu yüzden 3 gol yediler. İki top yapabilen ileride hızlı topçusu olan her takım Bremen’e rahat gol atar bu şekilde. Bunun da tek sorumlusu Schaaf’tır. Böyle oyun oynarsan, sadece futbol severler iyi anar seni ve takımını, şampiyonluk yolunda Bayern bu kadar kötüyken kazanamazsan maalesef mazide kalan iyi bir anı olarak kalırsın. Göze hoş gelen futbol dedikleri buysa söylemek lazım kalene her gelen top gol pozisyonu ise ne göze ne ligdeki durumuna hoş gelir futbolun. Schaaf’a da sormazlar mı merak ediyorum, arkadaş hiç mi savunma nedir çalışmadınız diye.. Bilmezsen hiç savunmayı, 91 de gol atıp onu her ne olursa olsun, yatarak kalkarak, vurarak uzaklaştırarak bir şekilde koruman gerekirken, 93 de böyle filelerden alırsın topu eline..

17 Ekim 2008 Cuma

Futbol Günlüğü

17.10.2008
21.30 Bochum - B. Monchengladbach (24)
18.10.2008
14.30 Inverness - Celtic (Futbol Smart)
14.45 Middlesbrough - Chelsea (Spormax)
15.00 Orduspor - Kasımpaşa (D Spor)
16.00 Bursaspor - Eskişehirspor (Lig Tv)
16.30 W. Bremen - B. Dortmund (24)
17.00 Arsenal - Everton (Spormax)
19.00 Fiorentina - Reggina (Ntv Spor)
19.00 Kocaelispor - Fenerbahçe (Lig Tv)
19.20 Crystal Palace - Barnsley (Futbol Smart)
19.30 M. United - W. Bromwich (Spormax)
20.00 Bordeaux - Toulouse (Kanal A)
21.00 A. Madrid - R. Madrid (Ntv Spor)
21.45 Ajax Amsterdam - Groningen (Futbol Smart)
22.00 Liverpool - Wigan (Spormax) Bant
22.00 O. Lyon - Lille (Kanal A)
23.00 Espanyol - Villarreal (Ntv Spor)
00.20 Botafogo - Santos (Spormax)
01.00 Napoli - Juventus (Ntv Spor) Bant
02.30 Saturn - S. Moskova (Spormax) Bant
19.10.2008
13.30 Nec Nijmegen - Vitesse (Futbol Smart)
15.15 Sheffield Wednesday - Sheffield United (Futbol Smart)
16.00 Gençlerbirliği - Beşiktaş (Lig Tv)
16.00 Milan - Sampdoria (Ntv Spor)
18.00 Stoke - Tottenham (Spormax)
18.00 Auxerre - Rennes (Kanal A)
18.00 Valencia - Numancia (Ntv Spor)
18.00 Hamburger - Schalke 04 (24)
19.00 Galatasaray - Trabzonspor (Lig Tv)
19.15 Hibernian - Hearts (Futbol Smart) Bant
20.00 Karşıyaka - Adanaspor (D Spor)
20.00 Palmeiras - Sao Paolo (Spormax)
21.20 River Plate - Boca Juniors (Ntv Spor)
21.30 Roma - İnter (Ntv)
22.00 Valenciennes - Marsilya (Kanal A)
22.30 CSKA Moskova - Amkar (Spormax) Bant
00.30 A. Bilbao - Barcelona (Ntv Spor) Bant
20.10.2008
20.00 Ç. Rizespor - Altay (D Spor)
22.00 Newcastle - M. City (Spormax)

16 Ekim 2008 Perşembe

Tanrı'ya Dava

Bugün gördüğüm bir haberi paylaşmak istedim. Uzun süre güldüm valla hala da aklıma gelince gülüyorum.

--ABD’de bir kişinin “Tanrı aleyhine” açtığı dava, mahkeme tarafından, “davalının ikametgah adresinin bulunmadığı” gerekçesiyle reddedildi.

Nebraska eyalet senatörü Ernie Chambers tarafından açılan davada, “Tanrı’nın kendisini ve Nebraska halkını tehdit ettiği, dünyadaki milyonlarca insana dehşet saldığı, yaygın ölüm ve yıkım getirdiği” iddia edilerek, bunun önlenmesi için mahkemeden karar çıkarması istendi.

Hakim Marlon Polk, dava sürecinde yasal belgelerin iletilebilmesi için davalının adresinin bilinmesi gerektiği, ancak adres bulunmadığı yönünde karar aldı.--

Hele birde bu adam Türkiye'de olsa.. Odunla döverler valla..

NBA'den Avrupa'ya Süperyıldız?

Childress ile popülerliği tavan yapan NBA oyuncularının Avrupa'ya transfer olma furyası devam edecek gibi duruyor. Açıkçası her ne olursa olsun Avrupa kulüplerinin orta sınıf oyunculara yüksek kontrat vererek transfer edebileceklerini düşünüyorum bundan sonrada. Tabiki her kulüp bu finans düzeyinde değil ama sayısı çok olmasada bu bütçelerde başta Olimpiakos olmak üzere kulüpler var. Bu noktaya kadar NBA'in ulaşılmazlığını tehdit edecek düzeyde gözükmüyordu Avrupa harekatı ama, son günlerde konuşulanlar değişimin boyutlarının büyüyebileceğine işaret...

Sene başında NBA-Avrupa transferleri olduğunda Kobe, Lebron gibi süperyıldızlara da sorulmuştu bu konu. Yani gelip gelmemeleri ile ilgili. İkiside eğer hakikaten NBA'den alacaklarının çok fazlası verildiği ve gerekli şartlar oluştuğu taktirde gelebileceklerini söylemişti. Başta dediğim gibi kimse Avrupa kulüplerinin bu kadar da fazla yükselemeyeceğini düşündüğünden bir süperyıldızın Avrupa'ya gelmesi tahmin edilmiyordu.

Ancak, şu sıralarda etrafta dolaşan dedikodulara bakınca insanın kafasında bir 'acaba' oluşuyor. Olimpiakos'un Kobe Bryant'ı transfer etme isteğinden bahsediyorum. (Ntvspor'un da etraflıca anlattığı habere aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz) Kobe Bryant bu yaz serbest kalabilir ve Lakers'dan alabileceğinin (vergiler, ekstra maddeler ile beraber) daha fazlasını Olimpiakos'da bulabilir. Bu olur olmaz ayrı konu, gayet tabiki olmasını istemem ama bu kapının açık bırakılması önemli bir tehlike kanımca.

Bunu önlemenin yolu aslında var. Salary Cap ücret tavanı uygulamaları genişletilebilir, vergi miktarı azaltılabilir.. Ancak bunun bir an önce yapılması gerek aksi taktirde bir süperyıldızın NBA'i terkedip başka bir organizyonda yer alması NBA'in ulaşılmazlığına, kalitesine, hatta en büyüklüğüne çok ciddi bir darbe vurur.

http://www.ntvspor.net/Pages/28697.ASP

Hakkını İsteyen Onursuz mu?

Ertuğrul Sağlam yaptığı açıklamalara devam ediyor. En son paraya düşkün olmadığını bu yüzden istifa ettiğini söylemiş. Burada bir sıkıntı var. Sormak lazım hocaya, senin sözleşmende, sözleşme sonu gelmeden kovulursan belli bir miktar para alacağın yazmıyor mu? Bu senin en doğal hakkın değil mi?

Düz mantık gidersek, sözleşme iki tarafın verdiği sözlerin resmileştirilmiş halidir. Taraflardan biri sözünü tutmuyorsa bunun bedelini tabiki ödemelidir.

Ertuğrul hoca madem ki kulüple sıkıntılar içinde, o zaman kulubün kendisini görevden alması ve gerekli tazminatı ödemesi de bir seçenek değil mi? Hoca, para peşinde koşmadım onurlu bir insanım istifa ettim diyor. Böyle bir açıklama olmamalı ama. Kimse ona demiyor ki kötü yapmışsın. Ama bu söylediklerinle, hakkını arayanları, eğer kendisi kovulursa 'hakkı olan' parasını tıkır tıkır alanları şerefsiz durumuna sokuyor. Yani sen sözleşmende yazan paranın peşinden koşmuyorsun, görevden alınacağıma istifa ederim diyorsun (ki buda bir şeçenektir, bakış açısıdır hiçbir şey söyleyemeyiz) ama 'madem benle çalışmak istemiyorsunuz kovun, tazminatımı da verin' diyen adama onursuz muamelesi yapıyorsun. Yanlış, çok yanlış...

15 Ekim 2008 Çarşamba

Nerdesin Messi Yusuf(!)

Bu kadar gol kaçmaz, kaçırılamaz. Halil kimdir, Mevlüt kimdir, hele hele Messi ilan edilen Yusuf kimdir ne iş yaparlar görmüş olduk. Bunlar milli takımda oynayacak oyuncular olamaz. Büyük puan kaybı oldu. Yinede öldük bittik durumu yok. Bir tane, Jardel mi dersin, Baros mu dersin, Toni mi dersin yakaladı mı affetmeyecek, 'pozisyona girdi de atamadı' gibi aptal aptal yorumlara sebep olmayacak, pozisyona girince ATACAK bir golcümüz yok, yetiştiremedik. Şu maçta Halil, Mevlüt, Yusuf ne iş yaptılar Allah aşkına ya. Ayıp ya.

Türkiye-Estonya Maç Önü

Bosna maç öncesi yazısında, kolay olsun rahat olsun geceki Arjantin maçını rahat rahat izleyelim içimizde sıkıntı olmasın diye yazmıştık. Olmadı ama yinede kazandık. Bu kez rakip hayli zayıf. Rahat maç olmasını bekliyorum yine umarım bu sefer yanılmam. Küçümseme mevzu konuşuluyor bir kaç yerde ama Terim’in takımları pek o gaflete düşmez. Forvet eksikliğinden bugün Halil’in oynaması muhtemelmiş. Goller bekliyoruz kendisinden. Mevlüt’ten özel ricam: ‘koçum bu sefer yakalayınca affetme, o günleride göster bize be’. Erkenden defans-kaleci bölgelerinde bir hata yaşamazsak zaten pek gelebilme kaliteleri bulunmuyor. Unutmayalım bugün İspanya Belçika deplasmanına gidiyor ki ordan 3 puanla dönmeme ihtimalleri hiçte az değil. (Bunuda not düşeyim maçların sonundaki yazımızda bakarız neler olmuş) Rahat bir galibiyet alma ümidiyle inşallah diyorum, unutmadan 00.10 da ntvspor’da Paraguay-Peru maçını ‘huzurlu, mutlu’ izleyebilmemizi temenni ediyorum.

Emre Belözoğlu'nun ‘sakatlığı’

Transferin yanlış olduğu,
Sebebin her ne olursa olsun kaç senedir yedek-sakat olan birine bu kadar para verilmemesi gerektiği,
Madem Türk orta saha arıyorsun kardeşim Aurelio’ya biraz daha fazla parayı Fener’in neden vermediği gibi soru ve düşüncelerimi en baştan detaylı tekrar tekrar anlatmaya gerek yok.
Emre’nin sakatlığının minimum iki hafta daha devam edeceği açıklanmış. Çok para verildi Emre’ye. Herkesin başına gelebilir bu sakatlık mevzu ama Emre’nin başta yaptığı açıklamalar ona karşı negatif bir önyargı oluşturdu, hem sakatlık hem hangi takımı tuttuğu(!) hakkında. Oysa ki ne gerek vardı? Geldiysen geldin, söylese kimseye laf sokmadan, kimseye kendini yarandırmaya çalışmadan iki kelam, belki de bende burda bu yazıyı yazmıyor olacaktım. Düşünelim lütfen, neden Gökhan Gönül’ün Semih’in sakatlıkları belki daha uzun sürmesine rağmen bu kadar dallandırılmıyor?...

Rio to Erikkson

Rio Ferdinand eski milli hocası Eriksson’a sallamış. Onun olduğu dönemi sirke benzeterek, disiplin sorunu olduğunu söylemiş. Genel olarak bu davranışı ben beğenmiyorum. Yani üstün gittikten sonra başla saymaya.. Eh olmamalı bu ya. Öylede olsa işe olan saygıdan bu tarz açıklamaların olmamasını isterdim ben. Şimdi hocada çıkıp Rio hakkında söylese bir şeyler hoş mu olur? Gerek yok bunları söylemeye. Madem memnunsun Capello’dan, sadece onu baz alan bir şeyler söylersin niye durduk yere Erikkson’a bok atıyorsun ki? Doğru bile olsa söyledikleri, haklı bile olsa güzel şeyler değil bunlar.

14 Ekim 2008 Salı

Galatasaray Kafilesi ‘bu sefer de’ Auto Show’da

Yahu ben mi abartıyorum bilmiyorum ama bu takımın problemi uyum sorunu, takımın sakatlıklar dolayısıyla birlikte çalışamaması değil miydi? Kewell kaç gündür yoktu, bir çok oyuncu yeni yeni takıma katılabiliyor eh önünde çok zor bir periyot var, arkadaşım sen niye bir gün Avea, öbür gün Auto Show’a götürüyorsun takımı? Antreman yapıldı sabahtan, eyvallah kabul de hiç olmadı trabzonspor’a yönelik video izlettir, şut çalıştır ne bileyim kewell’la lincoln iki top yapsa arasında daha faydalı olur. Skibbe’de geçen dün antremana gelememişti seminere katıldığından. Yönetim olarak kötü oyundan şikayetçisiniz ama takımın birlikte daha fazla çalışması gerekirken halen başka mecralara sürüklüyorsunuz oyuncuları. Bilmiyorum hakikaten ben mi abartıyorum ama bu oyuncuları iyi bir çalışma ile (teknik, taktik, mental, kondisyona yönelik, her ne şekilde olursa) çimenlerde olmaya ihtiyacı var.

Madrid’de Sıkıntı

Uefa Atletico Madrid’e Şampiyonlar Liginde Marsilya maçında taraftarlarının ırkçı davranışlarda bulunduğunu öne sürerek 2 maç saha kapama cezası vermiş. Bununla da yetinmeyip, teknik direktör Aguirre’ye de 2 maç kenarda bulunma kardeşim cezası verilmiş. Bir de bunlara kapak olsun diye 150 bin avro para cezası kondurmuşlar. Maçları Madrid ekibi şehrin 300 km dışında oynayacakmış. Uefa’nın bu tür konularda töleransının olmadığını biliyoruz. Herhangi bir durumda direk suçlu ev sahibi oluyor. Olaylar büyükse hele hele ırkçılıksa konu, paramparça edebiliyor Uefa. İtirazdan sonra düşme olurmu cezalarda belirsiz ama yinede ağır oldu bu Atletico Madrid için. Önce Barca’dan fark, sonda çok ümit besledikleri Şampiyonlar Liginde böyle bir sıkıntı yaşamaları onlar adına zor olmalı..

12 Ekim 2008 Pazar

Futbolsuz Pazar

Pazar günleri farklıdır. Öğrencide olsanız benim gibi, iş hayatında da olsanız iyi değildir pazar günü sizin için, keyif vermez.. Ne yapsanız da cumartesi gününden, cuma gününden aldığınız tadı alamazsınız. Pazar sabahı uyandığınız andan itibaren içinize o sıkıntı düşer direk. Yarın yeniden erken kalkacaksınızdır, eh yeniden yollara düşeceksinizdir. Evet kasvet doludur, sıkıcıdır pazar ama beterin beteri de vardır. Ne demek istediğimi anlamışsınızdır. Futbolsuz bir pazar!..

Milli maçlar iyidir, hoştur ama futbol aşkımızı sınırlandırır mecburen. Ligler tatil olur. Cumartesi nispeten futbol görürüz milli maçlarla ama pazar felakettir. Televizyonda hiç bir saatte, hiç bir kanalda futbol göremezsiniz. Futbolla kalplerimiz attığından, bu bize 'acı' verir. Aklımızdan geçer ''şimdi 4'te Güntekin abimiz başlasa anlatmaya Kaka'yı, ardından atlasak Bernabeu'ya, eh on gibi Mestella iyi gider, yoksa San Siro'ya mı baksak, hafif uykuda bastırdı artık saat 12, en iyisi Emre Gönlüşen biraz Arjantin futbolu sunsun bize'' deriz. İsteriz, izleriz.. Futbola bu kadar alışmış, bağlanmış bünyeye hem pazar kasveti hem futbolsuzluk ağır geliyor.. Ne diyelim.. Türkcell süper lig, hiç bitmesin...

Benim Değil mi Arkadaşım?

‘’Beşiktaş Kulübü'nün toplam borcunun 115.6 milyon YTL olduğu açıklandı. Siyah-beyazlı kulübün toplam borcunun 115.6 milyon YTL olduğu, bu borcun 50.6 milyon YTL'sinin Kulüp Başkanı Yıldırım Demirören'e olduğu ifade edildi’’..

Eleştiri babında ‘len istifa etsene, senin malın mı bu kulüp’ dense Demirören’e, evet diyecektir muhtemelen. Yalan da söylemiş olmaz hani. Kim çıkarıp 50 milyon ytl verebilirki sadece o makamı boşaltabilmek için. Zor.. Eh tabi sormak lazım, oradaki genel kurul, komite, yaşlılar, üyeler, her ne ise orada ne iş yaparlar? Kulübün bu hale gelmesinde bir numaralı hatalı Demirören değildir bence. Bir dur demesi gereken, hesap sorması gereken, erkenden önlem alması gerekenlerdir. Aklım almıyor hakikaten, bir kulüp sadece bir kişiye, başkanına nasıl bu kadar bocçlu olabilir? Ah pardon bunlar önemli değil, kadıköy’de finale gidecektiniz değilmi sayın Kenan Öner?..

11 Ekim 2008 Cumartesi

Maç Sonu Türkiye

Maçın hakkı diye bir şey varsa, bu hak adına maçın daha farklı bitmesi gerektiğini söyleyebilirim. Maçın hemen hemen tamamında hapsettik Bosna'yı kendi kalesine. Bir yerde kilit açılıp goller gelecekti öylede oldu. Savunma elemanlarımıza her top geldiğinde korkmaya devam ediyoruz haklı olarak. Kaş'ta Servet'te hatta Volkan'da el bombası olabiliyor kimi zaman. Savunma deyince Servet yediğimiz golden sonra ne diyecek çok merak ediyorum. Golü atan heralde Yusuf'un adamıydı (!). Hücüm kısmında iki kanatımızında adam yaratıcı özelliklerinin yüksek olması bizi rahatlattı. Top tek kanada kalmadı dolayısıyla rakip savunma oyunu sıkıştıramadı. Birde Mevlüt'e değinmek istiyorum. Maç içinde düşünmedim desem yalan olur. Yahu bu adama bu kadar golü Fransa'da kaleyi boş bırakıp mı attırıyorlar? Şansızlık, kısmetsizlik bir yere kadar. Yeri gelmişken söyleyeyim, forvetin atması değil pozisyona girmesi önemli diyenlerden değilim. Giriyorsan atacaksın arkadaş. Onun için varsın sen orda. Asli görevin o. Onu yapamadıktan sonra gir istersen bin pozisyona. Mevlüt'te kaçırdıkça kaçırdı. Girdiği pozisyonlardan erkenden bir gol yaratsa daha rahat geçebilirdi maç bizim adımıza. Sonunda attı zaten orda da ipi kopardık. Şimdi hafta içi Estonya deplasmanındayız. Şu maçtakinden çok daha kolay olur tahminen. İnşallah diyelim..

Maç Önü Türkiye

Fatih Hoca eleştirilebilir ama cesaretine hayran olmamak mümkün değil. Bugünde Batuhan 11’de başlıyor. İyi veya kötü ayrı konu, 18 yaşında birini böyle kritik maçta inanarak sahaya koymakta saygı duyulacak bir iş. Maçtan sonra da bir değerlendirme yazısı yazacağım tahmin yaparsam, maçta zorlanmayacağımızı düşünüyorum. Bir de Estonya İspanya’ya çelme taktımı, rahat ve huzurlu bir şekilde gece izleriz Arjantin maçını..

Arshavin

Son Avrupa Şampiyonasında da izledik bu adamı, Zenit'in uefa kupasına kadar ulaşan müthiş yükselişinde de.. Hep başroldeydi. Transfer döneminde Avrupa'ya gitmesi tahmin ediliyordu ama tok satıcı Zenit satmadı 10 numarasını. Daha yakından izleyince, takip edince, artık bu adam oralara fazla diyorum. Tek başına Madrid'e kafa tuttu, yetmedi. Artık büyük denizlere açılmalı, bizde onu avrupanın devlerinde izleyebilmeliyiz. Çok bekleyeceğimizi de düşünmüyorum. Devre arası muhtemelen bir avrupa devine imzayı atacaktır, atmalıdır..

10 Ekim 2008 Cuma

Şuraya Bir Kapak Bıraktım

Komedi Dükkanı'nı en başından beri takip ediyorum. Salih Kalyon ile tv8 de yaptıkları bölümlerden bu zamana, önemli bir iki değişiklik görüyorum programda. Özellikle Salih Kalyon ayrıldıktan sonra bir partner eksikliği göze çarpıyor. Konuk olarak gelenler her zaman oyuncu olmuyor veya oluyor ama; gerekli, bize hoş gelen paslaşmalar olmayabiliyor. Yani o uyum oluşmayabiliyor. Aslında o uyum Hakan Yılmaz ile yakalanmıştı. Hatta mükemmel hale gelmişti ama sonra neden Hakan Yılmaz-Tolga Çevik ikilisi olarak düşünmediler, devam etmediler anlamadım.Yine partner eksikliğinden bence.Artık çoğu espri yönetmenin küçük duruma düşürülmesinden geliyor.Yani Tolga Çevik'in yönetmene laf sokmasından. Bu durum partner olduğunda, konunun ve paslaşmaların komik anlatılması şeklindeydi daha çok. Nadiren yönetmene kapak yapılıyordu ki zaten yönetmenin sözleri, aşağılamaları çok daha eğlenceli oluyordu. Yönetmen ulaşılamaz, en yüksek yerdeydi sanki. Böyle olmasıda şahsen bana daha keyif veriyordu. Şu an değil mi derseniz keyifli, sözüm yok. Halen muazzam ama sanki daha iyiydi belirttiğim biçimde.

Skibbe Nerede, Nereye?

Skibbe'nin yardımcıları Davala ve Boekamp görevinden alındı. Bir sıkıntı var yönetimde Skibbe ile ilgili. Bu operasyonun bir mesaj kaygısı taşıdığı muhakkak. Ama verilen mesaj 'Skibbe güle güle' mi, yoksa 'ayağını denk al' mı? Ben kararsız kaldım. Bir iki gündür çıkan Terim haberlerine bugünlerde Rijkard ismide eklendi ki asıl kritik olan bunların 'kesin bir dille' basında yer alıyor olması. Acaba yönetim teknik direktör arayışlarında iken, bu haberlerin basında yer almasından rahatsız olmuyor mu?
Skibbe'nin bir mesaj alması gerektiği muhakkak sanırsam..