31 Ekim 2008 Cuma

Galatasaray Sağlık Kurulu

Baştan söyleyeyim sonda söyleyeceğimi.. Arkadaş siz orada ne iş yaparsınız? Bugün yayınlanan antreman raporunun iki satırı antremanla ilgili.. Geriye kalan sayfanın tamamı sakat oyuncularla ilgili. An itibariyle Lincoln, Nonda, Uğur, Mehmet Topal, Aydın, Linderoth, Hasan Şaş, Emre Güngör, Serkan ve Barış'ın sakat olduğu bilgisi verilmekte resmi sitede.. 10 kişi var listede. Galatasaray doktorları açıklama yaptıklarında pembe tablo görüyoruz. Ama iyileşen yok. Sakatlanan da var. Dönecek dönecek denen, Linderoth, Topal, Uğur'dan haberi olan varsa beri gelsin. Pardon Barış ve Serkan'ı nerede bileniniz var mı, ya Emre? Galatasaray'lı futbolcuların Ankaraspor doktorlarına göründükleri çıkmıştı ortaya geçenlerde. Bir sağlık kurulunu güvenilir ve iyi yapan, tedavi yöntemleriyle beraber (linderoth'un 3 ay bekletilip sonra ameliyata yönlendirildiği konuşulmakta), sakat oyuncunun hangi tarihte geri döneceğinin söylenebilmesidir. Allah aşkına Lincoln Ankaraspor maçında sakatlanmış, şu tarihte bizimle olacak veya Antep maçına yetişecek-yetişemeyecek diye bilgi verilmez mi? Barış, Serkan, Topal, Linderoth, Uğur, Aydın, Emre ne zaman dönecek, bir tek kelime bir şey söyleyebiliyor musunuz? Söyledikleriniz doğru çıkıyor mu? Ayıp hakikaten. Bir de klişe lafları var tabi sağlık kurulunun.. ''Ameliyat ertesi rehabilitasyon çalışmaları sürüyor - Sağlık ekibi ile salonda çalışıyorlar''.. Linderoth-Serkan-Uğur 1.5 senedir orada çalışıyorlar !...

29 Ekim 2008 Çarşamba

Lakers Sezonu Açtı

Lakers taraftarı olduğumdan bahsetmiştim. Malumunuz dün de sezonu açtık. Sabah 4.30 da Portland'ı konuk ettik evimizde. Baştan sona üstün götürdüğümüz maçı 20 sayıyla rahat aldık. Peki ne gösterdi bu ilk maçta Lakers bize?

Finalde Boston'a kaybederken en büyük eksiğimizin pota altında sertliği sağlayacak, blok katkısı yapacak bir uzun olduğu belliydi açıkçası. Pota altında onlara cevap veremeyip sinmiştik. İşte bu sene benim ve hemen hemen bütün nba takipçilerinin neden bizi şampiyonluğun bir numaralı adayı olarak gördüğünün sebebi de burda gizli. Geçen sezonun ortasında sakatlanan, sakatlanmadan önce sertlik mi ararsın, blok mu ararsın, yüksek yüzdeyle hücum gücü mü arasın, alayını bünyesinde barındıran Andrew Bynum bu sene bizimle..

Korkutucu bir pota altı ikilisine sahip olduk. Hem işin savunma yönünde hem hücum yönünde. Dün de gördük bunu ki Gasol-Bynum ikilisinin olduğu bölgeye pek Blazers oyuncusu girmedi, giremedi.. Arka alanda Kobe ve Fisher'la da (içerisi sağlam olduğundan) baskı yapıldığından, tekrar sağlam bir savunma takımı olmanın ışıklarını verdi bize Lakers. İşin hücum yönünde pek sıkıntı yaşamayacağımızı düşünüyorum ki geçmiştede sıkıntı burada değildi.

Sözün özü, belliydi eksik Lakers açısından geçen sene. Şimdi tam o eksiği kapatacak olan Bynum artık takımdaki yerini aldı. Bana göre kesin favorisi Lakers ligin. İnşallah sakatlık belası yaşanmaz, tüm takımlar için yaşanmaz yüzüğüde takarız sene sonunda..

28 Ekim 2008 Salı

İçindeki Nefreti Bırak Be Adam

Bir kaç şey söylemek istiyorum bu Tanburacı'nın öfkesi hakkında. Fazla uzatmayacağım. Malumunuz Osman Tanburacı adlı şahsiyetin, Fatih Terim ile arasında bir mevzu geçmiştir. Belçika maçımızdan sonra, hakkında 'saçma' bir yazı yazan Tanburacı'yı arayan Terim, aralarında geçen bu ''özel'' konuşmada, kötü sözlerde bulunmuştur. Terim, her insan evladının düşündüğü gibi telefondaki ''özel'' konuşmalarının, iki kişinin arasında kalacağını düşünmüştür. Ancak sayın Tanburacı, ''3. sınıft seviyesi, -öğretmenim fatih bana bunu bunu dedi-'' mantığıyla hareket ederek, bu ''özel'' konuşmayı halka, topluma açıklamıştır. Amaç, gayet tabiki Terim'in, tıpkı istediği gibi zarar görmesidir. Bunu da yapmıştır.

Tabiri yerindeyse bu ispiyonculuk mantığının ve hareketinin doğru olmadığını, bunu yapmanın çok yanlış olacağını, bir kişinin özel kalacağını tahmin ettiği (ki normal yaşantıda -iki kişinin arasında olan- gibi bir kavram vardır), buna dayanarak söylediği sözlerden dolayı darağacına asılmaması gerektiğini düşünüyorum. Bu kadar zaman sonra neden tekrar bu konuya döndüğüme gelmeden şunuda belirteyim. Bir insanın bir insana hakaret, küfür etmesi hoş bir şey değildir, doğru bir şey değildir. Bunu savunmuyorum. Ancak, hepinizin-hepimizin telefonda, yüzyüze yaptığımız konuşmalarda, geçen sözlerin arada kalacağını bilerek hareket ettiğimizi söylüyorum. Burada geçen konuşmaların ''aa bakın bana ne dedi'' mantığıyla afişe edilmesi çok büyük yanlıştır. Siz günün birinde, özel kalacağını düşündüğünüz sözlerinizden dolayı genel bir tepkiyle karşılaşsanız ne hissederdiniz?

Evet, neden bu noktaya geldim bu kadar zaman sonra.. Şu sebepten dostlar; sayın Tanburacı bitmek tükenmek bilmeyen nefretini tarafsız olması gereken işine ve yazılarına bulaştırmaktadır. Şöyleki; ''ve de Terim hayatında hiç bu kadar başarısız olmamışken mukavelesini taltifen uzatıyorsa tek kelimeyle haksızlıktır!'' bu yazılar Osman Tanburacı'dan alıntılanmıştır. Buna en nazik ifadeyle, Yuh denir. Avrupa üçünlüğünü getirmiş bir teknik direktörü, hayatının en başarısız dönemi şeklinde ifade edersen, sana gülerler. Bu yazdıkları ilk değil sonda olmayacaktır büyük ihtimalle. Ha keza nefret dolu yazılarında bir kaç örnek daha vermek istiyorum:

''48 sene sonra Milli Takımı Avrupa Şampiyonası’na götürecek ve Nottingham’da gol atamadan geri dönecekmişsin...'' diyor Terim için..
Paşam, götüren kilimcinin kör oğlu mu?

''İtalya’da hocalık yapacak ama iki takımdan da uzaklaştırılacakmışsın...'' diyor Terim için..
İtalya'da görevden alınmak için önce orada çalışabilmek, o değere seviyeye ulaşmak gerekir sayın Tanburacı.

''EURO 2008’de hata üstüne hata yapıp, milleti kahrederek, ter akıtan futbolcuların kadere isyanıyla ve de şansın yardımıyla ilerleyip yine başarıyı kendinden menkul sayacakmışsın...'' diyor Terim için..
Buna artık bir şey söyleyemiyorum. Yuh diyorum. Günah diyorum. Ayıp diyorum...

İçindeki nefreti, gerçek dışı, saptırılmış ve yanlış bir şekilde yazılarına döken sayın Tanburacı'yı kendimce Allah'a havale ediyorum..

YASAK KALKTI

Sevgili okuyucular, yazarlar.. Blogspot ve Blogger erişim yasağı kalkmıştır. Hayırlı olsun herkese. Bizde hızla yazılarmıza devam ediyoruz, daha güncel, daha güzel..

27 Ekim 2008 Pazartesi

Juan De Ramos: ''Cumaya gittim gelicem''

Hop bilader sen kal gelme demiş Tottenham yönetimi artık. Dile kolay premier ligde 8 maçta 0 (yazıyla 'sıfır') galibiyet.. Onca transfer, harcanan para. Sonuç felaket. Bir şeyler olması gerekliydi ki sistemi kuran ve sonucunda başarısız olan Ramos gitti. Doğru olan da buydu bana göre. Kadroya bakınca, isim bazında konuşmadan direk fikrimi söyleyeyim: Yapılan transferler; isim değerleri yüksek olmasına rağmen, bence gidenlerin kalitesinde değildi. Berbatov-Keane gitti ama örneğin bir Pavluchenko bu kalitede mi? Bence hayır. Yine bu türden transferlerle yüksek para harcanmasına rağmen kalite düşmüş oldu. Tabi bunun bir numaralı sorumlusuda Ramos'tu. Başarısızlıkta gelince haliyle topladı bavulları..

5 milyon euro tazminatı çatır çatır ödeyerek Redknapp'ı getirdi Tottenham. Gayet tabi ki bir ivme kazanıp yükselişe geçeceklerdir ama kadronun devre arası veye sezon sonu güçlendirilmesi şart gibi. Tottenham Ramos sonrası ilk galibiyetini aldı Bolton'a karşı. Devamı gelecektir de. Kadronun yetersiz olduğu muhakkak ama bu sırada olacak kadar da değil...

Where Amazing Happens

Salı gecesi başlıyoruz tekrar 02.30da nbatv de bulls-bucks maçıyla. Özlemiştik. Hemde çok. Senelerdir bu oyunu büyük sevgiyle takip eden biri olarak heyecanla bekliyorum. Eminim aranızda da vardır takipçileri nba'in. Bir lakers taraftarı olan ben sezonu kendi adıma şampiyonluk parolası ile açtığımızı söyleyebilir. Bynum Gasol karartsın pota altını, bizim deli oğlan da yapsın yapacağını. İşin şaka tarafı bir yana hakikaten insanın içi alev alev olmaya başlıyor saatler kala artık. Uykusuz geceler başlasın demiş 'başkan'.. Başlasın hakikate be. Özlemişiz...

Fenerbahçe-Bursaspor 5-2

Maç öncesi kadroyu okuduğumda, Yusuf önlerinde Romachenko-Sercan ikilisini görünce bir an ne düşündüğünü anlamak istedim Samet Aybaba'nın. Fenerbahçe'nin durumu pek iyi değil kabul. Kayseri geldi Kadıköy'de goller buldu kabul. Defansta sorun var belli, kabul. Eh ama hocam böylede çıkılmaz ki yahu. Bu kadar gol bulan Anadolu takımları, hep kendi sahasında bekleyerek kontratakla gol buldu Fenerbahçe'e karşı. Hangisi senin gibi ailecek üstüne gitti? Bu kadar mı kötü değerlendirilir Fenerahçe anlamak zor. Aragones'e söylesen 'Bursa'nın kadrosunu sen yapta Fenerbahçe fark atsın' diye herhalde böyle çıkarırdı oda. Elleriyle verdi maçı Samet Aybaba, daha başlamadan, ha keza maç sonrası ayakları yere basmıyor demiş bazı oyuncuları için.. Bence ayakları yere basmayan bir tek futbolcular değildi!...

Fenerbahçe bir şekilde yükselişe geçecekti. Kadro-hoca sıkıntıları olsada bu durum en azından ligimizde Fenerbahçe'yi kesinlikle ilk 3ün dışında tutmaya yetmez. Kocaeli ve Bursa gelibiyetleri ile moral kazanmış oldu takım. Maça dönersek, ilk defa kötü dediğimiz Fener ortasahasının daha iyi gözüktüğü bir maç izledik. Bursa o mevkiyi önemsemeyince (!), kontrol tamamen Fener'in olmuş oldu. Bu sayede tempo da eline geçti ve goller gelmeye başladı. Diğer maçların aksine hırs vardı Fenerbahçe'de ve yine diğerlerinin aksine bu sefer göze daha hoş gelen bir oyun.. Sonucunda da rahat bir galibiyet geldi. Buna ihtiyaç vardı açıkçası. Avrupa'da devam için ilerki dönemde yükseliş şart. Deivid geri döndü bu maç ile ki çok önemliydi. Kısa zamanda form tutarsa Alex'in yanında yaratıcı hücum gücü olarak kritik olacak hele bir de Kazım iptal olunca sağ açıkta oynayacak adam kalmadı. Yinede devre arası hamleler gerekli ve olacak gibi Fenerbahçe'de. Bu arada gol makinası gol atacak değil mi?...

Beşiktaş-Sivasspor 1-1

Antipatikliğin uçlarında dolaşşada Bülent hoca taş gibi takım kurup 2 senedir bunu devam ettiriyor, hakkını vermek lazım. Cuma akşamıda ilk dakkadan itibaren maç adeta bağırıyordu, taş gibi geçeceğim diye. Hakikaten de öyle oldu. Erken gol Sivas'ın zaten yüksek olan direncini katladı. Bu direnci olumlu yönde kullanıp maçı alabilir miydi diye sorabiliriz de aslında. Attıkları golden sonra pek ileriyi düşünmediler. Amaçları beraberlikti bence, onuda aldılar.. Beşiktaş tarafından bakarsak Mustafa Denizli'nin gelişi muhakkak bir ivme getirecekti ki öyle de oldu. Açıkçası bu maçıda zor olmasına rağmen geçeceklerini düşünüyordum ama talihsizlikleri rakibin Sivas olması oldu. Şu maç için Beşiktaş'a kötü oynadı diyemem. Kazanabilirlerdi, çok şanş geldi ayaklarına. Olmadı. Tek söyleyebileceğim; Beşiktaş kadrosunun halen çok abartıldığı olur. Bu kadronun çok büyük hücum performansları sergilemesi zor. Solda Tello sağda Holosko, bi Yattara, Arda, Kewell, Deivid, Kazım mı dersek rakiplere kıyasla.. Sanmıyorum. Eğer daha büyük başarılarsa hedef, kalitenin üst seviyeye bir şekilde çekilmesi gerekir..

Başlayalım- SONUNA KADAR...

Cuma gününden bu yana yazı yazamadım buraya. Kapattığım, yazmayacağım sanılmasın. Devam ediyorum artık daha hızlı olarak. Yazmama, daha doğrusu yazamama sebebim bu yasak mevzu ile ilgili. Uzun uzadıya anlatmaya gerek yok. Yasakta yapsalar, siz girebildiğiniz, ben yazabildiğim sürece sorun yok. Resim atamayacağım belli bir süre. Ama yazılarımız bundan sonra hızla devam edecek. Hep birlikte...

Geçen hafta sonunu değerlendirememiştik. Telafi edeceğim gün içinde. Üç büyüklerin maçları ve avrupa'da bir kaç konu hakkında yazmak istediklerim var. Gün içinde sırasıyla atacağım siteyede bunları.

24 Ekim 2008 Cuma

Çıldırdık 1-0

Nasıl anlatsam, nasıl söze girsem bilemiyorum. 95 te, yere kapanıp gözlerimi kapamamdan mı, o korkudan mı başlasam, Lincoln'ün no-look paslarında komşuların 'top nerde lan' tadında bakışlarından mı başlasam? Veya Kewell'dan büyücüden mi, Arda'dan mı, bitmek tükenmek bilmeyen enerjisiyle Sabri'den mi Ayhan'dan mı?.. 35'lik taş gibi topçu, hayatta trip yapmayan her zaman görevini yapan Emre'den mi? Galatasaray ruhuna ne dersiniz? Veya o büyülü atmosferden?.. Susmayan, coşkuyu 90 dakika hisseden, hissettiren taraftardan mı? Yiğidi öldürdük hakkını verelim.. Takımın on numara futbolu, oyuncuların performans artışları, kendine güvenleri ile başyapıt tadında bir gece yaşatan Skibbe'den mi girelim söze...

Sezonun en iyi topunu oynadı kesinlikle Galatasaray. Savunma mükemmeldi, Ayhan ve Meira defansa muazzam yardım etti onunla birlikte takımı 'zamanında' hücuma kaldırmayı başardı. Emre saygı duyulacak performanslarından birine imza attı. Bu tecrübe ve mesleğe olan saygıya şapka çıkartmak lazım. Lincoln Skibbe ile muazzam bir çıkışta (nazar değmesin inşallah diyelim) artık çok daha güçlü ve savunmasına büyük yardımı oluyor. Bu da dün gece olduğu gibi takım savunmasının daha rahat oluşmasını sağladı. Hiç bir dakika Galatasaray 5'e 2 yakalanmadı. Her zaman, Emre-Servet'in yanında Sabri, Ayhan, Meira, Lincoln, Arda, Kewell da ordaydılar. Hücum tarafına bakacak olursak; iplerin Lincoln'ün elinde olduğunu söyleyebiliriz. Sürücü koltuğunda o olduğu zaman daha akıcı ve akıllı hücum ediyor Galatasaray. Arda ve Kewell da top ayaklarına her geldiğinde, büyük çoğunlukta Sabri'nin de müthiş yardımlarıyla, harika bindirmeler yaptılar bu sayede oyunun çoğunluğunda Olimpiakos kalesi abluka altındaydı. Baros, gol atmadı ama rakip savunmayı kendine çekti, bir oraya bir buraya götürdü ki bu sayede kanatlardan ve ortadan giriş rahat oldu Galatasaray'lı oyunculara. Çok faydalıydı, gol atamadı kötüydü diyenlere kulak asmayalım çok güzeldi oda.. 5-0 bitebilecek bir maçtı kısacası, inanılmaz goller kaçırdı Galatasaray. Akıl almayacak türden hakikaten. Bunların acısı çıkabilirdi, Allah'tan çıkmadı 95'te. Kaleye adım adım giden topta ömrümden yıllar gitti benimde.

Çok şükür, gerçekten muazzam futbolla galip geldi Galatasaray. Diğer maçın da berabere bitmesi iyi oldu. Çıkan 1. nin diğer gruplardan birinin 3.sü ile çıkan 2.nin şl'de 3. olup gelen takımla oynayacağını unutmamak lazım. 1.lik büyük avantaj. Geçen seneden biliyoruz. (leverkusen) Artı 1. olduğunuz zaman diğer grubun 3.sü ile oynarken saha avantajınızda oluyor. Yani ilk maçı dışarda yapıyorsunuz ki bu büyük avantaj. Amaç 1.lik olmalı..

Galatasaray deplasmanda Benfica'dan da Berlin'den de puan alamayacak takım değil, hatta yenemeyecek takım değil. Başarabilir Galatasaray. Metalist'i kendi evimizde yenersek 1.olup avantajlı bir biçimde yola devam edebiliriz. İnşallah diyelim. Yol uzun... Tekrar tebrikler Galatasaray, süper oyun ve kazandığın için...
(resimler için kusura bakmayın, gelecek...)

Futbol Saatleri

25 Ekim Cumartesi
14:00 Everton - Manchester United / Spormax
14:00 Kartalspor - Giresunspor / D Spor
16:30 Bayern Münih - Wolfsburg
17:00 West Bromwich - Hull City / Spormax
19:00 Fenerbahçe - Bursaspor / Lig Tv
19:30 Blackburn Rovers - Middlesbrough / Spormax
20:00 Rennes - Le Mans / Kanal A
21:30 Juventus - Torino / Ntv Spor
22:00 Toulouse - Monaco/ Kanal A
23:00 Barcelona - Almeria / Ntv
23:00 Porto - Leixoes / Spormax

26 Ekim Pazar
14:00 Erciyesspor - Karşıyaka / D Spor
16:00 Trabzonspor - Gaziantepspor / Lig Tv
16:00 Inter - Genoa / Ntv Spor
16:30 Chelsea - Liverpool / Spormax
18:00 Nancy - Sochaux/Kanal A
18:00 Stuttgart-Bochum
18:00 Recreativo - Valencia / Ntv Spor
19:00 Eskişehirspor - Galatasaray / Lig Tv
19:00 West Ham United - Arsenal / Spormax
20:00 Villarreal - Atletico Madrid / Ntv Spor
22:00 Benfica - Naval / Spormax
22:00 Real Madrid - Athletic Bilbao / Ntv Spor
22:00 Marsilya - PSG/Kanal A

Yasak Arkadaşım (1)

Önce bu yasak konusunu anlatayım. Belki görmüşsünüzdür ama tüm blogspot ve blogger adreslerine giriş yasaklandı. (Ama..) Girebilmeniz ve takip edebilmenizi temenni ediyorum. Bu yasaklarla daha ne kadar geriye gidebiliriz bilmiyorum? Anlamak mümkün değil.

23 Ekim 2008 Perşembe

Çıldırma Vakti.. 21.15

Bütün yatırımlar, kewell, baros, meira, hatta geçen sene lincoln transferleri, arda ve topal'ın yüksek tekliflere rağmen takımda tutulması hep tek bir amaca yönelikti.. Avrupa.. Şimdi bu amaç için harekete geçmenin, tekrar Avrupa'yı fethe çıkmanın vaktidir.. Belkide 2000'li yıllardaki kadrodan bile daha kaliteli şu an Galatasaray. Gerçekten kupayı Saraçoğlu'nda kaldırmaksa hedef, bugün bu yolculuk başlıyor. Zaferle başlasın, haydi Galatasaray..

Elimden geldiğince heyecanıma bir dur diyerek, maçı ve önemini değerlendireyim grup adına.. Öncelikle, uefa'daki salak fikstür sebebiyle içerde oynayacağınız maçların istediğiniz rakiplere karşı olması gerekliydi. Nitekim oldu bu. Galatasaray'ın gruptan çıkma adına direk rakibi Olimpiakos. Bu maçın dışarıda olması kötü olurdu. Yunan takımları ve biz Türk takımları genelde deplasmanda pekde iyi sonuçlar almayan, evimizde kat kat daha iyi performanslar gösteren takımlarız. Dolayısıyla evimizde bir adım öndeyiz. Onun haricinde, yükselen bir grafiği var Galatasaray'ın performans adına. Gol bulacağımızı tahmin ediyorum hatta goller bulacağımızı tahmin ediyorum ama şu defansın arkasına atılan toplara Skibbe'nin birşeyler yapıp çözüm bulması şart. Gol yemesekte geçen maçlarda olduğu gibi Trabzon maçında da bu sıkıntı göze çarptı. (İnşallah diyerek) Olası bir erken gol kapıyı açar bizim adımıza. Galatasaray'ın üstüne gelen takımlar, Lincoln'den no-look paslarla, baros kewell ve arda'nın kontralarınla karşı karşıya kalmak durumdadırlar. De Sanctis güven veriyor. Emre-Servet ikilisi önünde Meira-Ayhan ideal. Skibbe'de bozmayacağını söyledi bu dörtlüyü.

İnşallah 23.00 da mutlulukla yazımı yazarım, zaferin coşkusuyla. Ben inanıyorum kazanacağımıza, daha şanslı olacağımıza. Haydi Galatasaray, yine her zaman olduğu gibi mutlu et bizi..

22 Ekim 2008 Çarşamba

Fenerbahçe 2-5 Arsenal

Fazla değerlendirilecek bir şey yoktu dün akşam. Başlıkları sunayım kendi adıma..

Orta sahaların pas pas olduğu,

Arsenal'in vurunca gol olduğu, gol makinası(!), okçu(!), Guiza'nın vurunca 'olmadığı',

'Maldonado ve Selçuk'un oynadığı ortasahada bende oynarım lan' dememe sebep olan,

Edu-Lugano tandeminin, olası Kalli-Aragones tandeminden farksız olduğunun ortaya çıktığı,

'Carlos'un katkısı saha içinde ne zaman olacak arkadaş' dememe sebep olan,

Arsenal'in zerre kasmadan kazandığı, hele hele 2-0 dan sonra iyice serdiği,

Aziz başkan'ın ''takımı daha da güçlendirdiğini söylediği'' Aragones, Emre(kimdi lan? he şu doğuştan Fenerli olan, locada mıydı maçta..(!) ), Josico(bkz. Lampard(!) ), Guiza (bkz. makina.. yok canım traş makinası değil, her bulduğunu atan en fazla bir iki kaçıran gol makinası 15 milyon euroluk süper yıldız (!!) ), Burak vb transferlerin en nazik ifadeyle patladığının belli olduğu,

Aziz başkan'ın kafasına uymadığından gönderilen Zico ve Aurelio'nun 'biraz' arandığının belli olduğu...

Şampiyonlar ligi ve büyük ihtimalle uefa'nın gittiği,

Fener'in bu seneki kadrosunun zayıf olduğu ama bunun kimilerce(!) kabul edilmediğinden, sonucun 5 olduğu,

Aragones'in de tazminatı almadan (çok afedersiniz) nah gideceğinin farkedildiği (en azından kendi adıma) bir maç olmuştur dün Kadıköy'de...

21 Ekim 2008 Salı

Fenerbahçe-Arsenal Maç Önü

Zor maç hakikaten. İşin kötüsü Fener'in bu maçı kazanmak zorunda olması gruptan çıkma adına. Yani geçen sene başarıyı getiren oyunu tutan kontrollü oyun bu maçta geçerli olurmu bilemem? Birde Semih-Guiza-Alex'in on birde çıkacağını öğrendik ki bu sıkıntı yaratır. Uğur'un sola dönük, Kazım'ın savunma yapmadan sağa dönük oyununda Selçuk'un bir yerinden ter gelir orta sahada. Pek umutlu değilim maalesef. Şu takımda Aurelio'nun olmaması çok mu şey değiştiriyor deniyor. Değiştiriyor işte.

20 Ekim 2008 Pazartesi

Galatasaray-Trabzonspor 3-0

Maç öncesi yazısı yazamadık ama kendi adıma zor geçeceğini düşünmüyordum Galatasaray açısından. Teknik taktik oyun geneli, hocalar ve hakem başlıklarında anlatmayı düşünüyorum maçı sizlere. Başlayalım bakalım neler oldu dün gece Ali Sami Yen'de..

Oyun Geneli: Psikolojik gerginliği her halinden belliydi Skibbe'nin maç öncesinde. (ha keza maçı koparan son gol gelmeden ki sevinçleride belli ediyordu bunu) Bu gerginlik maç başında oyuncularda da vardı. Birde ilk dakikalarda Trabzon bastırınca kafalarda şüphe oluştu acaba mı diye.. Yalnız, galatasaraylı oyunculardaki gerginlik, taktiğin yanlış olmasında veya kötü oyundan değildi bana göre. Belli ki rahat değildi Galatasaray maç öncesinden..

İlk dakikalardaki baskıyı geri çevirince Galatasaray oyunun kontrolünü tamamen aldı ki bu andan sonrada bir daha geri vermedi. Her zaman çok yetenekli olduğundan dem vurduğumuz hücum hattı başta Arda ve Lincoln ile Trabzon savunmasını paramparça etti. Bu sefer baskıyı Galatasaray kurdu devamında gol gecikmedi ama.. Hakikten amaç orta veya değil hiç önemli değil, akıl almayacak derecede güzel, muazzam on numara bir gol attı Arda.. Gol de gelince üstündeki stres tamamen kalktı Galatasaraylı oyuncuların. Arda'nın bireysel şovunu, Lincoln'ün müthiş oyun kontrolünü pas trafiği izledik oyunun kalanında. Ardından Servet'in eline çarpan top ikinci golü getirdi ki belkide orda maç bitti. Trabzonspor ilk yarının sonunda da kendine umut getirecek golü yakalayabilirdi ama açıkçası ne Umut'un ne Gökhan'ın büyük golcü olduğunu düşünmüyorum. İkinci yarıda kazandığı moral ile daha fazla gol istedi Galatasaray. Tabi birde en çok istedikleri durum gerçekleşince, yani Trabzon hep beraber Galatasarayın üstüne gelince bol bol gol pozisyonuna girdi sarı-kırmızılılar. Lincoln'ün Baros, Meira, Kewell ile müthiş paslaşmasından sonra çok kaliteli vuruşuyla üçüncü gol geldi. (kırmızı kart olayı, hakem başlığında) Maçta rahatça sona erdi Galatasaray adına..

Hocalar: First of all Skibbe diyelim.. Eh haketti. Her zaman eleştirdik ama hakkınıda vermeli. Öncelikle bu takımın 4-2-3-1'i hakettiğini yeniden kabullendi ve önlibero olmamasına rağmen Ayhan'ın yanında (topal-barış-linderoth), Meira'yı oraya çekip orta sahayı ikiledi güçlendirdi. Bu sayede ''Galatasaray'a hücüm et ikinci pasında karşı karşıya kalırsın'' durumunu ortadan kaldırdı. Meira'da hızla ileriye taşıdı takımı ki Skibbe'nin bu sisteminde çok kritik nokta bu. Ondan sonrası Lincoln-Kewell-Arda-Baros'un ellerinden öperdi zaten ki öptüde.. Hakkını verelim Skibbe'nin. Rakibi çok iyi analiz edip çok doğru sistem ve kadro ile maçı aldı..

Ersun Yanal: Eh hocam, tamam cesursun kazanmak için çıktında Ali Sami Yen'de de böyle gidilmez üzerine Galatasaray'ın. Kumar oynadı Yanal, gol bulabilse belki avantajına olurdu ama büyük ihtimal olan oldu. Çok hücum taktiği ile çok gol yedi. Ben başta Yattara'lı bir kadro ve daha kontrollü tıpkı Beşiktaş maçında oynadıkları oyun gibi bir anlayış bekliyordum.

Hakem: Baştan en can alıcı konu ile başlayalım. Lincoln'ün atılması mevzusu ki burada Skibbe'de suçludur bence. Golden sonra korner direğini söktü hakemler aralarında konuşmaya başladı ki herkes tarafında görülecek şekilde. (ayrıca: kardeşim, korner direğini söküpte ne yapmış, kendince dans etmiş, rakibi mi küçümsemiş niye kart olsun?.. diyorum) Belli ki orada atmayan hakem burdan sonra aranacak ottan boktan pozisyonda atacak Lincoln'ü. Eh be Skibbe, alsana orada oyundan Lincoln'ü. 3-0 olmuş maç. Alkışlat çıkar işte. Çok mu zor bunu düşünmek. Hemen sonra kasıtlı olmayan bir pozisyonda beklenen oldu ve atıldı Lincoln. Genel olarakta kötüydü hakem. Verilmeyen penaltı ve kartlarda boldu. Hayak kırıklığına uğradım onun adına ki, biri ona hakemliğin Hitler olmak olmadığını anlatmalı!..

Sonuç olarak, beklediğim gibi rahat kazandı Galatasaray güzel oyunuyla. Darısı Olimpiakos maçına. İnşallah...

18 Ekim 2008 Cumartesi

Savunma Nedir Bremen?

Schaaf hakkında kötü konuşan yoktur eminim. Werder Bremen’i müthiş sevilen, bol gol atan bir takım yaptığından bahsedilir. Buraya kadar tamam, hiç bir sözüm yok ama.. Bu takım kesinlikle savunma yapmayı bilmiyor. 90 dakika tek kale oynadıkları Dortmund maçında da sırf bu yüzden 3 gol yediler. İki top yapabilen ileride hızlı topçusu olan her takım Bremen’e rahat gol atar bu şekilde. Bunun da tek sorumlusu Schaaf’tır. Böyle oyun oynarsan, sadece futbol severler iyi anar seni ve takımını, şampiyonluk yolunda Bayern bu kadar kötüyken kazanamazsan maalesef mazide kalan iyi bir anı olarak kalırsın. Göze hoş gelen futbol dedikleri buysa söylemek lazım kalene her gelen top gol pozisyonu ise ne göze ne ligdeki durumuna hoş gelir futbolun. Schaaf’a da sormazlar mı merak ediyorum, arkadaş hiç mi savunma nedir çalışmadınız diye.. Bilmezsen hiç savunmayı, 91 de gol atıp onu her ne olursa olsun, yatarak kalkarak, vurarak uzaklaştırarak bir şekilde koruman gerekirken, 93 de böyle filelerden alırsın topu eline..

17 Ekim 2008 Cuma

Futbol Günlüğü

17.10.2008
21.30 Bochum - B. Monchengladbach (24)
18.10.2008
14.30 Inverness - Celtic (Futbol Smart)
14.45 Middlesbrough - Chelsea (Spormax)
15.00 Orduspor - Kasımpaşa (D Spor)
16.00 Bursaspor - Eskişehirspor (Lig Tv)
16.30 W. Bremen - B. Dortmund (24)
17.00 Arsenal - Everton (Spormax)
19.00 Fiorentina - Reggina (Ntv Spor)
19.00 Kocaelispor - Fenerbahçe (Lig Tv)
19.20 Crystal Palace - Barnsley (Futbol Smart)
19.30 M. United - W. Bromwich (Spormax)
20.00 Bordeaux - Toulouse (Kanal A)
21.00 A. Madrid - R. Madrid (Ntv Spor)
21.45 Ajax Amsterdam - Groningen (Futbol Smart)
22.00 Liverpool - Wigan (Spormax) Bant
22.00 O. Lyon - Lille (Kanal A)
23.00 Espanyol - Villarreal (Ntv Spor)
00.20 Botafogo - Santos (Spormax)
01.00 Napoli - Juventus (Ntv Spor) Bant
02.30 Saturn - S. Moskova (Spormax) Bant
19.10.2008
13.30 Nec Nijmegen - Vitesse (Futbol Smart)
15.15 Sheffield Wednesday - Sheffield United (Futbol Smart)
16.00 Gençlerbirliği - Beşiktaş (Lig Tv)
16.00 Milan - Sampdoria (Ntv Spor)
18.00 Stoke - Tottenham (Spormax)
18.00 Auxerre - Rennes (Kanal A)
18.00 Valencia - Numancia (Ntv Spor)
18.00 Hamburger - Schalke 04 (24)
19.00 Galatasaray - Trabzonspor (Lig Tv)
19.15 Hibernian - Hearts (Futbol Smart) Bant
20.00 Karşıyaka - Adanaspor (D Spor)
20.00 Palmeiras - Sao Paolo (Spormax)
21.20 River Plate - Boca Juniors (Ntv Spor)
21.30 Roma - İnter (Ntv)
22.00 Valenciennes - Marsilya (Kanal A)
22.30 CSKA Moskova - Amkar (Spormax) Bant
00.30 A. Bilbao - Barcelona (Ntv Spor) Bant
20.10.2008
20.00 Ç. Rizespor - Altay (D Spor)
22.00 Newcastle - M. City (Spormax)

16 Ekim 2008 Perşembe

Tanrı'ya Dava

Bugün gördüğüm bir haberi paylaşmak istedim. Uzun süre güldüm valla hala da aklıma gelince gülüyorum.

--ABD’de bir kişinin “Tanrı aleyhine” açtığı dava, mahkeme tarafından, “davalının ikametgah adresinin bulunmadığı” gerekçesiyle reddedildi.

Nebraska eyalet senatörü Ernie Chambers tarafından açılan davada, “Tanrı’nın kendisini ve Nebraska halkını tehdit ettiği, dünyadaki milyonlarca insana dehşet saldığı, yaygın ölüm ve yıkım getirdiği” iddia edilerek, bunun önlenmesi için mahkemeden karar çıkarması istendi.

Hakim Marlon Polk, dava sürecinde yasal belgelerin iletilebilmesi için davalının adresinin bilinmesi gerektiği, ancak adres bulunmadığı yönünde karar aldı.--

Hele birde bu adam Türkiye'de olsa.. Odunla döverler valla..

NBA'den Avrupa'ya Süperyıldız?

Childress ile popülerliği tavan yapan NBA oyuncularının Avrupa'ya transfer olma furyası devam edecek gibi duruyor. Açıkçası her ne olursa olsun Avrupa kulüplerinin orta sınıf oyunculara yüksek kontrat vererek transfer edebileceklerini düşünüyorum bundan sonrada. Tabiki her kulüp bu finans düzeyinde değil ama sayısı çok olmasada bu bütçelerde başta Olimpiakos olmak üzere kulüpler var. Bu noktaya kadar NBA'in ulaşılmazlığını tehdit edecek düzeyde gözükmüyordu Avrupa harekatı ama, son günlerde konuşulanlar değişimin boyutlarının büyüyebileceğine işaret...

Sene başında NBA-Avrupa transferleri olduğunda Kobe, Lebron gibi süperyıldızlara da sorulmuştu bu konu. Yani gelip gelmemeleri ile ilgili. İkiside eğer hakikaten NBA'den alacaklarının çok fazlası verildiği ve gerekli şartlar oluştuğu taktirde gelebileceklerini söylemişti. Başta dediğim gibi kimse Avrupa kulüplerinin bu kadar da fazla yükselemeyeceğini düşündüğünden bir süperyıldızın Avrupa'ya gelmesi tahmin edilmiyordu.

Ancak, şu sıralarda etrafta dolaşan dedikodulara bakınca insanın kafasında bir 'acaba' oluşuyor. Olimpiakos'un Kobe Bryant'ı transfer etme isteğinden bahsediyorum. (Ntvspor'un da etraflıca anlattığı habere aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz) Kobe Bryant bu yaz serbest kalabilir ve Lakers'dan alabileceğinin (vergiler, ekstra maddeler ile beraber) daha fazlasını Olimpiakos'da bulabilir. Bu olur olmaz ayrı konu, gayet tabiki olmasını istemem ama bu kapının açık bırakılması önemli bir tehlike kanımca.

Bunu önlemenin yolu aslında var. Salary Cap ücret tavanı uygulamaları genişletilebilir, vergi miktarı azaltılabilir.. Ancak bunun bir an önce yapılması gerek aksi taktirde bir süperyıldızın NBA'i terkedip başka bir organizyonda yer alması NBA'in ulaşılmazlığına, kalitesine, hatta en büyüklüğüne çok ciddi bir darbe vurur.

http://www.ntvspor.net/Pages/28697.ASP

Hakkını İsteyen Onursuz mu?

Ertuğrul Sağlam yaptığı açıklamalara devam ediyor. En son paraya düşkün olmadığını bu yüzden istifa ettiğini söylemiş. Burada bir sıkıntı var. Sormak lazım hocaya, senin sözleşmende, sözleşme sonu gelmeden kovulursan belli bir miktar para alacağın yazmıyor mu? Bu senin en doğal hakkın değil mi?

Düz mantık gidersek, sözleşme iki tarafın verdiği sözlerin resmileştirilmiş halidir. Taraflardan biri sözünü tutmuyorsa bunun bedelini tabiki ödemelidir.

Ertuğrul hoca madem ki kulüple sıkıntılar içinde, o zaman kulubün kendisini görevden alması ve gerekli tazminatı ödemesi de bir seçenek değil mi? Hoca, para peşinde koşmadım onurlu bir insanım istifa ettim diyor. Böyle bir açıklama olmamalı ama. Kimse ona demiyor ki kötü yapmışsın. Ama bu söylediklerinle, hakkını arayanları, eğer kendisi kovulursa 'hakkı olan' parasını tıkır tıkır alanları şerefsiz durumuna sokuyor. Yani sen sözleşmende yazan paranın peşinden koşmuyorsun, görevden alınacağıma istifa ederim diyorsun (ki buda bir şeçenektir, bakış açısıdır hiçbir şey söyleyemeyiz) ama 'madem benle çalışmak istemiyorsunuz kovun, tazminatımı da verin' diyen adama onursuz muamelesi yapıyorsun. Yanlış, çok yanlış...

15 Ekim 2008 Çarşamba

Nerdesin Messi Yusuf(!)

Bu kadar gol kaçmaz, kaçırılamaz. Halil kimdir, Mevlüt kimdir, hele hele Messi ilan edilen Yusuf kimdir ne iş yaparlar görmüş olduk. Bunlar milli takımda oynayacak oyuncular olamaz. Büyük puan kaybı oldu. Yinede öldük bittik durumu yok. Bir tane, Jardel mi dersin, Baros mu dersin, Toni mi dersin yakaladı mı affetmeyecek, 'pozisyona girdi de atamadı' gibi aptal aptal yorumlara sebep olmayacak, pozisyona girince ATACAK bir golcümüz yok, yetiştiremedik. Şu maçta Halil, Mevlüt, Yusuf ne iş yaptılar Allah aşkına ya. Ayıp ya.

Türkiye-Estonya Maç Önü

Bosna maç öncesi yazısında, kolay olsun rahat olsun geceki Arjantin maçını rahat rahat izleyelim içimizde sıkıntı olmasın diye yazmıştık. Olmadı ama yinede kazandık. Bu kez rakip hayli zayıf. Rahat maç olmasını bekliyorum yine umarım bu sefer yanılmam. Küçümseme mevzu konuşuluyor bir kaç yerde ama Terim’in takımları pek o gaflete düşmez. Forvet eksikliğinden bugün Halil’in oynaması muhtemelmiş. Goller bekliyoruz kendisinden. Mevlüt’ten özel ricam: ‘koçum bu sefer yakalayınca affetme, o günleride göster bize be’. Erkenden defans-kaleci bölgelerinde bir hata yaşamazsak zaten pek gelebilme kaliteleri bulunmuyor. Unutmayalım bugün İspanya Belçika deplasmanına gidiyor ki ordan 3 puanla dönmeme ihtimalleri hiçte az değil. (Bunuda not düşeyim maçların sonundaki yazımızda bakarız neler olmuş) Rahat bir galibiyet alma ümidiyle inşallah diyorum, unutmadan 00.10 da ntvspor’da Paraguay-Peru maçını ‘huzurlu, mutlu’ izleyebilmemizi temenni ediyorum.

Emre Belözoğlu'nun ‘sakatlığı’

Transferin yanlış olduğu,
Sebebin her ne olursa olsun kaç senedir yedek-sakat olan birine bu kadar para verilmemesi gerektiği,
Madem Türk orta saha arıyorsun kardeşim Aurelio’ya biraz daha fazla parayı Fener’in neden vermediği gibi soru ve düşüncelerimi en baştan detaylı tekrar tekrar anlatmaya gerek yok.
Emre’nin sakatlığının minimum iki hafta daha devam edeceği açıklanmış. Çok para verildi Emre’ye. Herkesin başına gelebilir bu sakatlık mevzu ama Emre’nin başta yaptığı açıklamalar ona karşı negatif bir önyargı oluşturdu, hem sakatlık hem hangi takımı tuttuğu(!) hakkında. Oysa ki ne gerek vardı? Geldiysen geldin, söylese kimseye laf sokmadan, kimseye kendini yarandırmaya çalışmadan iki kelam, belki de bende burda bu yazıyı yazmıyor olacaktım. Düşünelim lütfen, neden Gökhan Gönül’ün Semih’in sakatlıkları belki daha uzun sürmesine rağmen bu kadar dallandırılmıyor?...

Rio to Erikkson

Rio Ferdinand eski milli hocası Eriksson’a sallamış. Onun olduğu dönemi sirke benzeterek, disiplin sorunu olduğunu söylemiş. Genel olarak bu davranışı ben beğenmiyorum. Yani üstün gittikten sonra başla saymaya.. Eh olmamalı bu ya. Öylede olsa işe olan saygıdan bu tarz açıklamaların olmamasını isterdim ben. Şimdi hocada çıkıp Rio hakkında söylese bir şeyler hoş mu olur? Gerek yok bunları söylemeye. Madem memnunsun Capello’dan, sadece onu baz alan bir şeyler söylersin niye durduk yere Erikkson’a bok atıyorsun ki? Doğru bile olsa söyledikleri, haklı bile olsa güzel şeyler değil bunlar.

14 Ekim 2008 Salı

Galatasaray Kafilesi ‘bu sefer de’ Auto Show’da

Yahu ben mi abartıyorum bilmiyorum ama bu takımın problemi uyum sorunu, takımın sakatlıklar dolayısıyla birlikte çalışamaması değil miydi? Kewell kaç gündür yoktu, bir çok oyuncu yeni yeni takıma katılabiliyor eh önünde çok zor bir periyot var, arkadaşım sen niye bir gün Avea, öbür gün Auto Show’a götürüyorsun takımı? Antreman yapıldı sabahtan, eyvallah kabul de hiç olmadı trabzonspor’a yönelik video izlettir, şut çalıştır ne bileyim kewell’la lincoln iki top yapsa arasında daha faydalı olur. Skibbe’de geçen dün antremana gelememişti seminere katıldığından. Yönetim olarak kötü oyundan şikayetçisiniz ama takımın birlikte daha fazla çalışması gerekirken halen başka mecralara sürüklüyorsunuz oyuncuları. Bilmiyorum hakikaten ben mi abartıyorum ama bu oyuncuları iyi bir çalışma ile (teknik, taktik, mental, kondisyona yönelik, her ne şekilde olursa) çimenlerde olmaya ihtiyacı var.

Madrid’de Sıkıntı

Uefa Atletico Madrid’e Şampiyonlar Liginde Marsilya maçında taraftarlarının ırkçı davranışlarda bulunduğunu öne sürerek 2 maç saha kapama cezası vermiş. Bununla da yetinmeyip, teknik direktör Aguirre’ye de 2 maç kenarda bulunma kardeşim cezası verilmiş. Bir de bunlara kapak olsun diye 150 bin avro para cezası kondurmuşlar. Maçları Madrid ekibi şehrin 300 km dışında oynayacakmış. Uefa’nın bu tür konularda töleransının olmadığını biliyoruz. Herhangi bir durumda direk suçlu ev sahibi oluyor. Olaylar büyükse hele hele ırkçılıksa konu, paramparça edebiliyor Uefa. İtirazdan sonra düşme olurmu cezalarda belirsiz ama yinede ağır oldu bu Atletico Madrid için. Önce Barca’dan fark, sonda çok ümit besledikleri Şampiyonlar Liginde böyle bir sıkıntı yaşamaları onlar adına zor olmalı..

12 Ekim 2008 Pazar

Futbolsuz Pazar

Pazar günleri farklıdır. Öğrencide olsanız benim gibi, iş hayatında da olsanız iyi değildir pazar günü sizin için, keyif vermez.. Ne yapsanız da cumartesi gününden, cuma gününden aldığınız tadı alamazsınız. Pazar sabahı uyandığınız andan itibaren içinize o sıkıntı düşer direk. Yarın yeniden erken kalkacaksınızdır, eh yeniden yollara düşeceksinizdir. Evet kasvet doludur, sıkıcıdır pazar ama beterin beteri de vardır. Ne demek istediğimi anlamışsınızdır. Futbolsuz bir pazar!..

Milli maçlar iyidir, hoştur ama futbol aşkımızı sınırlandırır mecburen. Ligler tatil olur. Cumartesi nispeten futbol görürüz milli maçlarla ama pazar felakettir. Televizyonda hiç bir saatte, hiç bir kanalda futbol göremezsiniz. Futbolla kalplerimiz attığından, bu bize 'acı' verir. Aklımızdan geçer ''şimdi 4'te Güntekin abimiz başlasa anlatmaya Kaka'yı, ardından atlasak Bernabeu'ya, eh on gibi Mestella iyi gider, yoksa San Siro'ya mı baksak, hafif uykuda bastırdı artık saat 12, en iyisi Emre Gönlüşen biraz Arjantin futbolu sunsun bize'' deriz. İsteriz, izleriz.. Futbola bu kadar alışmış, bağlanmış bünyeye hem pazar kasveti hem futbolsuzluk ağır geliyor.. Ne diyelim.. Türkcell süper lig, hiç bitmesin...

Benim Değil mi Arkadaşım?

‘’Beşiktaş Kulübü'nün toplam borcunun 115.6 milyon YTL olduğu açıklandı. Siyah-beyazlı kulübün toplam borcunun 115.6 milyon YTL olduğu, bu borcun 50.6 milyon YTL'sinin Kulüp Başkanı Yıldırım Demirören'e olduğu ifade edildi’’..

Eleştiri babında ‘len istifa etsene, senin malın mı bu kulüp’ dense Demirören’e, evet diyecektir muhtemelen. Yalan da söylemiş olmaz hani. Kim çıkarıp 50 milyon ytl verebilirki sadece o makamı boşaltabilmek için. Zor.. Eh tabi sormak lazım, oradaki genel kurul, komite, yaşlılar, üyeler, her ne ise orada ne iş yaparlar? Kulübün bu hale gelmesinde bir numaralı hatalı Demirören değildir bence. Bir dur demesi gereken, hesap sorması gereken, erkenden önlem alması gerekenlerdir. Aklım almıyor hakikaten, bir kulüp sadece bir kişiye, başkanına nasıl bu kadar bocçlu olabilir? Ah pardon bunlar önemli değil, kadıköy’de finale gidecektiniz değilmi sayın Kenan Öner?..

11 Ekim 2008 Cumartesi

Maç Sonu Türkiye

Maçın hakkı diye bir şey varsa, bu hak adına maçın daha farklı bitmesi gerektiğini söyleyebilirim. Maçın hemen hemen tamamında hapsettik Bosna'yı kendi kalesine. Bir yerde kilit açılıp goller gelecekti öylede oldu. Savunma elemanlarımıza her top geldiğinde korkmaya devam ediyoruz haklı olarak. Kaş'ta Servet'te hatta Volkan'da el bombası olabiliyor kimi zaman. Savunma deyince Servet yediğimiz golden sonra ne diyecek çok merak ediyorum. Golü atan heralde Yusuf'un adamıydı (!). Hücüm kısmında iki kanatımızında adam yaratıcı özelliklerinin yüksek olması bizi rahatlattı. Top tek kanada kalmadı dolayısıyla rakip savunma oyunu sıkıştıramadı. Birde Mevlüt'e değinmek istiyorum. Maç içinde düşünmedim desem yalan olur. Yahu bu adama bu kadar golü Fransa'da kaleyi boş bırakıp mı attırıyorlar? Şansızlık, kısmetsizlik bir yere kadar. Yeri gelmişken söyleyeyim, forvetin atması değil pozisyona girmesi önemli diyenlerden değilim. Giriyorsan atacaksın arkadaş. Onun için varsın sen orda. Asli görevin o. Onu yapamadıktan sonra gir istersen bin pozisyona. Mevlüt'te kaçırdıkça kaçırdı. Girdiği pozisyonlardan erkenden bir gol yaratsa daha rahat geçebilirdi maç bizim adımıza. Sonunda attı zaten orda da ipi kopardık. Şimdi hafta içi Estonya deplasmanındayız. Şu maçtakinden çok daha kolay olur tahminen. İnşallah diyelim..

Maç Önü Türkiye

Fatih Hoca eleştirilebilir ama cesaretine hayran olmamak mümkün değil. Bugünde Batuhan 11’de başlıyor. İyi veya kötü ayrı konu, 18 yaşında birini böyle kritik maçta inanarak sahaya koymakta saygı duyulacak bir iş. Maçtan sonra da bir değerlendirme yazısı yazacağım tahmin yaparsam, maçta zorlanmayacağımızı düşünüyorum. Bir de Estonya İspanya’ya çelme taktımı, rahat ve huzurlu bir şekilde gece izleriz Arjantin maçını..

Arshavin

Son Avrupa Şampiyonasında da izledik bu adamı, Zenit'in uefa kupasına kadar ulaşan müthiş yükselişinde de.. Hep başroldeydi. Transfer döneminde Avrupa'ya gitmesi tahmin ediliyordu ama tok satıcı Zenit satmadı 10 numarasını. Daha yakından izleyince, takip edince, artık bu adam oralara fazla diyorum. Tek başına Madrid'e kafa tuttu, yetmedi. Artık büyük denizlere açılmalı, bizde onu avrupanın devlerinde izleyebilmeliyiz. Çok bekleyeceğimizi de düşünmüyorum. Devre arası muhtemelen bir avrupa devine imzayı atacaktır, atmalıdır..

10 Ekim 2008 Cuma

Şuraya Bir Kapak Bıraktım

Komedi Dükkanı'nı en başından beri takip ediyorum. Salih Kalyon ile tv8 de yaptıkları bölümlerden bu zamana, önemli bir iki değişiklik görüyorum programda. Özellikle Salih Kalyon ayrıldıktan sonra bir partner eksikliği göze çarpıyor. Konuk olarak gelenler her zaman oyuncu olmuyor veya oluyor ama; gerekli, bize hoş gelen paslaşmalar olmayabiliyor. Yani o uyum oluşmayabiliyor. Aslında o uyum Hakan Yılmaz ile yakalanmıştı. Hatta mükemmel hale gelmişti ama sonra neden Hakan Yılmaz-Tolga Çevik ikilisi olarak düşünmediler, devam etmediler anlamadım.Yine partner eksikliğinden bence.Artık çoğu espri yönetmenin küçük duruma düşürülmesinden geliyor.Yani Tolga Çevik'in yönetmene laf sokmasından. Bu durum partner olduğunda, konunun ve paslaşmaların komik anlatılması şeklindeydi daha çok. Nadiren yönetmene kapak yapılıyordu ki zaten yönetmenin sözleri, aşağılamaları çok daha eğlenceli oluyordu. Yönetmen ulaşılamaz, en yüksek yerdeydi sanki. Böyle olmasıda şahsen bana daha keyif veriyordu. Şu an değil mi derseniz keyifli, sözüm yok. Halen muazzam ama sanki daha iyiydi belirttiğim biçimde.

Skibbe Nerede, Nereye?

Skibbe'nin yardımcıları Davala ve Boekamp görevinden alındı. Bir sıkıntı var yönetimde Skibbe ile ilgili. Bu operasyonun bir mesaj kaygısı taşıdığı muhakkak. Ama verilen mesaj 'Skibbe güle güle' mi, yoksa 'ayağını denk al' mı? Ben kararsız kaldım. Bir iki gündür çıkan Terim haberlerine bugünlerde Rijkard ismide eklendi ki asıl kritik olan bunların 'kesin bir dille' basında yer alıyor olması. Acaba yönetim teknik direktör arayışlarında iken, bu haberlerin basında yer almasından rahatsız olmuyor mu?
Skibbe'nin bir mesaj alması gerektiği muhakkak sanırsam..

Beden Derslerinde Plates Yapılsın İstiyorum

Çok uç noktada gördüğüm, muazzam ve felaket reklamları paylaşmak istedim bir dizi ile. Başlayalım..
Avea'nın mesaj kaygısına son temalı reklamını izlememiş olan kalmasın, izleyen izlemeyenlerle paylaşsın. O kadar eminim beğeneceğinize. Kefilim ben. Bir reklamdan bu kadar keyif alınır mı? Alınıyor işte. Konu çok güzel anlatılmış ve oynayan kızımız hakikaten hakkını vermiş rolünün. Vücut dili, yarattığı tiple müthiş keyifli. Muhakkak izleyin derim. Bir iki küçük mesaj kızımızdan.. -Patatesin kalorisi kaldırılsın istiyorum, beden derslerinde plates yapılsın istiyorum

Terim-Galatasaray Part2

Bugün Gökmen Özdemir’in Vatan gazetesinde yazdığı yazıyı okuyunca, bir kez daha emin oldum diyebilirim ki yapılan Terim-Galatasaray haberi kesin bir biçimde doğru. Aşağıdaki linkten yazıyı okuyabilirsiniz. Bir önceki postta da söyledim, yapılması gereken bir hamle, ama cesaretle peşinden koşulmalı. Haber çıktıktan saatler sonra ‘garip’ bir yalanlama ile panik yapılmamalı..

9 Ekim 2008 Perşembe

Terim-Galatasaray

Tayfun Bayındır imzasıyla bu haber Vatan gazetesinde çıktı ilk olarak. Açıkçası ilk duyduğumda haberin gerçek olmadığını düşünmüştüm. Fazla üzerinde durmadım. Tayfun Bayındır katıldığı televizyon programlarında kesin ve net olarak bu haberin gerçekliğini anlatınca iş değişti. Şu saatlerde yalanlama geldi siteden ama, diyerek söze başlayayım.

Konuya baktığımızda, bence yapılması düşünülen hamle gerekli ve doğru. Skibbe Galatasaray için yeterli bir teknik direktör değil bana göre. Uzun uzun teknik taktik değerlendirme yapmaya gerek yok. Onunla olmamalıydı, olmuyor. Belkide Galatasaray, tarihinin en iyi kadrosuna sahip. Hücüm potansiyeli çok yüksek bir takım. Bu potansiyeli gerçeğe dönüştürebilecek belkide en iyi teknik direktör Fatih Terim. Hücüm meziyetleri, çalıştığı her takımın ofansif anlamda çağ atlaması, bana göre dünyanın en iyi iki üç teknik direktöründen biri olması, üç büyüklerin diğer ikisinde çalışma tekliflerini kesin bir dille reddedecek kadar çok büyük Galatasaray'lı olması, karizması, oyuncular ve taraftarın büyük sevgisi ve saygısı ile Fatih Terim, kesinlikle Galatasaray için en iyi teknik direktör olur. Hücüm potansiyeli baştada söylediğim gibi Lincoln, Arda, Kewell, Nonda, Baros gibi isimlerle Avrupa çapında çok güçlü olan Galatasaray, eğer bu potansiyelini arttırarak sahaya yansıtabilecek kalitede Fatih Terim'i başa geçirebilirse büyük iş yapmış olur. Sadece bu kadar büyük hücüm silahlarını, Fatih hocanın elinde düşünmek bile beni heyecanlandırıyor. Bu kadro, bu hoca'nın elinde inanılmaz başarılar sağlayabilir. Arda, Mehmet Topal, Servet, Hakan Balta, Ayhan gibi oyuncuların Fatih hocaya olan büyük sevgisi, yabancı oyuncuların onun ismine olan saygısı ve Fatih Terim'in hem mental hem teknik anlamdaki yetenekleri ile birleşince sonuç mükemmel olabilir. Şunu bir Galatasaray'lı olarak söylemem lazım, bu kadro Fatih Terim'le olmalı..

Tükürdüğünü Yalamak Nedir?

Budur. Tam anlamıyla budur. Beşiktaş başkanı Yıldırım Demirören'in 7 aralık 2007 de söylediği efsanevi sözler.. Aşağıdaki linkte görebilirsiniz. Sormak lazım aslında, neden bir insan böyle bir açıklama yapar. Düşünmek çok mu zor ileride ne olur ne olmaz diye. Şimdi Mustafa Denizli Beşiktaş'ın teknik direktörü (diyebiliriz). Tercih olarak bence kesinlikle doğru Denizli ama bu doğru, bu açıklama sayesinde gözardı edilecek. Yine eleştirilere maruz kalacak başkan doğru yapmasına rağmen, bu açıklamak yüzünden. Keşke dediği oluyor mudur acaba?

Bu Akşam


Başlıyoruz. Bu akşam 20.30'dan itibaren önce yayınlanan son bölümün tekrarı ardından da yeni bölüm ile Kurtlar Vadisi geri dönecek. Bir çok soru var aklımda, geçen sezonun sonunda yaşananlarla ilgili. Göreceğiz yanıtlarını. Kurtlar Vadisi yine gününde saatinde ve kanalında dedikten sonra kısaca değinmek istediğim bir nokta var; toplumda 'ay sende mi izliyorsun kurtlar vadisini? - o diziyi sadece amaçsız alelade takılanlar izliyor, sana yakışmıyor - ya ne kadar saçma, herkes birbirini vuruyor, amaçsızc(vs..)' şeklinde kocaman bir önyargı var bu diziye ve izleyenlerine dair. Bu resme sadece dar bir açıdan bakmaya benziyor. Yani bu dizi sizin anlattığınız gibi değilki kardeşim. Belli bir ciddiyet, düzen ve en önemlisi gerçek hayata yakınlığı ile insanları etkiliyor, bağlıyor. Onu geçtim, dizi karakteri Polat Alemdar için 'oho herkesi öldürüyor, ölümsüz mü bu, hehe buna niye bir şey olmuyor' şeklinde dalga geçen yorumlarda var. Eh be arkadaşım, sen hayatın boyunca amerikan süper kahramanlarını izlemedin mi? Onlar yapınca 'vay be helal olsun' demedin mi? E ne var bir Türk kahraman yaratabilmişse Türk televizyonu? Bu gurur duyulacak bir şey değil midir? Türk televizyon tarihinin en büyük, en kült yapımı, en dikkat çeken takip edilen dizisi Kurtlar Vadisi. Hakeza kahramanları. Niye biz bununla gurur duymuyoruz, hayatımızda ilk defa bir amerikan süper kahramanından önce bir Türk süper kahramanına sevgi-saygı göstermiyoruz? Ayıp mı bu? Türk yapınca illa kötülemek mi şart? Her neyse, ben de sevenleri de bu akşam televizyon başındayız. Özlemişiz..

8 Ekim 2008 Çarşamba

Engin-Demirören AŞ

Sıradaki kurban Sağlam oldu Beşiktaş'ta. Eh Demirören yönetiminde teknik direktörlerin 'don' muamelesi gördüğünü unutmamak lazım. Şimdi Sinan Engin açıklama yapmış ; yabancı teknik direktör düşünüyoruz diye. Hadi ya. Eh be kardeşim hani sen istifa etmiştin. Peki sen nasıl teknik direktör arayışında oluyorsun? Adama demezler mi, senin Ertuğrul Sağlam gittikten sonra yaptığın istifa hikaye, onun gidişinden sonraki hocayı bile planlıyorsun diye..

Bu Sefer Olacak mı?

Kuralar çekildi. Bizim açımızdan bakarsak, grubun kolay olduğunu söylemek imkansız. Zaten bu sene uefa kupasının, şampiyonlar ligi seviyesinde olduğundan, kolay rakip-kura beklemek hayalcilik olurdu. Kısaca kendi takımımız adına bir değerlendirme yapalım..

Orta seviyede bir grupta yer alıyoruz. Daha zoru da olabilirdi, daha kolayı da. İlk torbadan gelen takım Benfica. Napoli'yi eleyerek geldiler onlarda. İlk bakışta grubun mutlak favorisi görünümündeler. Bunuda hakediyorlar. Açıkçası biraz bizimle benzerlik gösterdiklerini söyleyebilirim. Hücüm gücü çok yüksek, savunması sıkıntılı. Olimpiyakos liginin lideri, Galatasaray'ın grupta direk rakibi. Kadro kalitesi bizimki kadar iyi değil, ama herşey isimler değil tabi. Hertha garip bir takım. Çok güçlü değil, küçümsenecek bir takım hiç değil. Metalist ekibi, kuralar çekildiğinde çok mutlu gözüküyordu. Ben anlamadım sebebini. Beşiktaş'ı yenince çok uçtular gibi. Neyse, kendi evlerinde bir kaç sürprize imza atabilirler ama şansları yok gruptan çıkma adına.

Gruba orta derece zorlukta dedik ama fikstür mükemmel. Gruptan çıkma adına bir numaralı rakibimiz olan olimpiyakos ile evimizde oynayacağız. Benzer takımlardır Türk ve Yünan takımları. Evlerinde her zaman favoridirler kazanırlar. Deplasmanda ise tam tersi her rakip karşısında zorlanırlar. Bu açıdan onlarla evimizde oynamak harika oldu. Kesinlikle kazanılması gereken bir maç, iyi veya kötü oyun, şans veya kader ama bir şekilde kazanılması şart.. Benfica ile deplasmanda oynamak da bir o kadar güzel. ''Kaybetsen ne olacak?'' tadında bu karşılaşmada. Alacağımız 1 puan bile güzel olur. Metalist ile deplasman oynasaydık, acaba derdim ama sami yen'de şanşları olmaz. Hele bu kadar yüksekten uçarken metalist'li dostlarımız.. Herhta ile nerde oynamak isterdik? Tabiki deplasmanda. Hem kendi performanslarına baktığımızda evlerinde kötüler, hem de berlin stadının yarısı Türk olur arkadaş. Kendi evimizde iki maçıda alırız, hertha'dan minimum beraberlik derim. Gruptan 2. olarak çıkarız, 1 de ihtimal dahilinde diyorum. İnşallah..
23.10 Galatasaray-Olimpiyakos
06.11 Benfica-Galatasaray
27.11 Galatasaray-Metalist
03.12 Hertha Berlin-Galatasaray