

Avrupa Fatihi döndü. Hepiniz çok büyüksünüz. Helal olsun.
İyi oynamayan bir Galatasaray var (vasat oynayan ama bu oyunu kepazelik diye gösteren medya var!). Formda bir Berlin ekibi var. Hani kağıt üstünde derler ya, işte orada herşey Galatasaray'ın kaybetmesi sonucunu çıkarıyor bize. Deplasmanlarda kötü oyun süregelmiş, son dönem genel formsuzluk var, hoca tartışılıyor, geçen hafta Metalist'e yenilinince idam sehpaları hazır edilmiş durumda zaten.. Evet eğer futbol matematikse sonuç belli denilebilir. Ama değil. Olumlu yönleride var maçın. Öncelikle Galatasaray daha iyi bir takım. Galatasaray'ın en çok istediği ortam oluşacak maçta şöyle ki; berlin'in kazanması şart ve galatasaray'ın üstüne gelmek zorunda, bu da Galatasaray'ın rahat ettiği, keyif aldığı, keyif verdiği oyun tarzı oluyor. Skibbe-Kalli-Lincoln üçlüsü Alman futbolunu bilirler bu avantaj sağlayabilir. Birde taraftar desteği var ki hatırlatma açısından 2000'de ki Dortmund-Galatasaray maçını aklımıza getirelim...
Daha önemli kısım ise sonuçlara göre ne olacağı. Öncelikle belirteceğim konu; 2. ve 3. olma durumunda bir üst turda, ilk maç deplasmanda ikinci maç iç sahada oynanacak. Bu durum, takımların içerde ne kadar mücadeleci olduğunu düşündüğümüzde, son maçta seyirci-baskı-rakibe verilen korku gibi faktörlerle çok büyük avantaj getiriyor. Geçen sene 'ilk maçta' Leverkusen'i ezen ama gol atamayan Galatasaray hatırlarsınız deplasmanabu oyunun verdiği umutla gitmişti. Ama son maç deplasmanda pek olumlu olmamıştı. Bu avantajı kazanmak şart ve çok önemli.. Galatasaray eğer bu maçı kazanırsa büyük ihtimalle 1. olacak ve diğer uefa gruplarında 3. olan takımlardan biri ile oynayacak. Berabere kalırsa yine büyük ihtimalle 2., daha az ihtimalle 1.olacak. Şu durumda çıkamama ihtimali yok gibi Galatasaray'ın. Yenilirse 3. olma şansı artıyor. Bu sene Şl takımlarının Uefa takımları ile arasında fark yok. 3. olacak Şl takımları ile hiç yok. Bu sebepten 1. yerine 2. olmak 'başarısızlık' diye nitelendirilemez bence. İkisi de büyük başarıdır günün koşullarında. Benzer ortak avantajlar taşır.
İnşallah, umarız bugün Galatasaray kazanır bizi, milletimizi, Berlin'i dolduracak Türkleri mutlu eder. Başarılar Galatasaray.
Sen hangi sıfatla Lincoln'ün üzerine yürüyorsun? Sen kimsin? Sen kimsin? Lincoln ne rakibe küfür etmiştir, ne hakaret etmiştir, ne senin futbolcuların gibi kasaplık yapmıştır.. Sadece 'futbol' oynamıştır. Sanane be adam yaptıysa. Sen futbol oynatsana takımına.
Yorumculuk yap. Teknik direktör ol. Nöbetçi teknik direktörlük yap. Senelerdir tek başarı kazanama. Sürekli düşen takımların nöbetçi hocası ol. Bi bok yapma yani. Sonra gel Lincoln'e dayılan.
Ulan futbol bu futbol. Şov. Güzellik. Senin o küçük beynine sığmayacak güzellikte bir şey futbol. Lincoln tribünler için, kendi için, takımı için yapmıştır. Sana ne Erdoğan Arıca? Sen kimsin?
Lincoln bugün yine 10 numara futbol oynamıştır. Takımının en iyilerindendir. Zekası ancak dayılanmaya yeten 'küçük' Erdoğan Arıca, aklınca artislik yapmıştır. Ona diyecek tek kelime; televizyonlardan göründüğü gibi olduğu, nöbetçi td kalitesinde olduğu, sıfatsız amaçsız gereksiz artist olduğu, yani ''Zavallı'' olduğudur.
Edit: Ulan yönetim, ulan hoca, ulan takım; sahip çıkın Lincoln'e be. Sanki yanlış bir şey yaptı yahu. Güzellik ulan bu, futbol bu. İsmail Güldüren olacağına Lincoln olsun, Arda olsun, Alex olsun be. Seviyesiz aptal Arıca..
Edit 2: Taraftar, lincoln bu kadar iyi oynuyorken bu kadar takımı sırtlıyorken, oyuncusuna sahip çıkmalı, onu ezdirmemelidir. Son sözüm de Arda'ya: Senin işin orada Arıca'yı sakinleştirmek değil, takım arkadaşını korumaktır Arda. Sen takım arkadaşını, Lincoln'ü, Galatasaray'ı koruyacaksın, senin görevin bu.
Edit 3: Şu Erman'ın Lincoln'den ne isteği var be anasını satayım. Her boka bir şey söylüyor. Tarafsız ol be adam. Ayıp be. Galatasaray kazanınca hakeme bok atın hemen. Lincoln'e bok atın hemen. Ayıp ya. Ayıp be. Ulan aldığınız paradan utanın be.
Rıdvan Dilmen; Lincoln için, topuk pas verme, no-look pas atma, top sektirmeyeceksin dedi. Allah'ından bul diyorum bende. Allah'ından bul be. Ayıp be. Sen kimsin be. Yuh ya. Bu kadar olamaz ya. Allah ıslah etsin sizi be. Lincoln fazla size be.
Kalli: Bana tetikçilik yaptırdılar kadrodan adam yollattılar, işime karıştılar.. (Polat için söylenen sözler)
-Takımın süperyıldızlarından Lincoln'ü küstüren 1 sezon hayatı zindan eden, en verimli döneminde kadro dışı bırakan hoca değil mi Kalli?
-Hani o orta sahada Servet-Lincoln ikilisini oynatan hoca değil mi Kalli?
-Bütün oyuncuların nefret ettiği, takımı yönetimi yarı yolda bırakan hoca değil mi Kalli?
Ve siz bütün bunların üzerine Kalli'yi ''teknik danışman'' (?) olarak göreve getiriyorsunuz.. Nedir teknik danışman? Ne iş yapar? Skibbe'nin yardımcıları gönderdiniz birde üzerine bu kadar olaydan, sözlerden sonra Kalli'yi getiriyorsunuz. Güya Skibbe ile alakası yokmuş. El insaf ya. Hakikaten bu kadar düşemez Galatasaray yönetimi. Ayıp ya.
Orası Galatasaray.. Siz var olan bütün gelenekleri, Galatasaray görgüsünü paramparça ettiniz. Sizin yaptığınız en kibar ifadeyle ayıptır. Ayıp..
Adnan Polat ve yönetimi, Canaydın felaketinden sonra Galatasaray'a ilaç gibi gelmiş, çok doğru işler yapmıştır. Ama bunlar, bu yapılanlar olmaz, olamaz. Orası Galatasaray. Siz bu kadar düşemezsiniz. Yahu aklım almıyor, bu kadar olay yaşanmış, bütün basının önünde adama bizi yarı yolda bıraktı gitti demişsin birde üzerine göreve tekrar getiriyorsun. Olur mu ya?
Nedir bu Kalli hayranlığı ya. Ne işiniz var sizin hala Kalli ile? Bunlar Galatasaray geçmişine geleneklerine sığar mı? Ne olacak Lincoln, Arda, Kewell bir anda sönse? Kim hesabını verecek bunun?
Ayıp ya. Ayıp. Olmaz bu kadar. Olimpiakos'u da izlemişti Kalli. Hani yönetici Mehmet Helvacı '' işini iyi yapan devam eder'' demişti ya Kalli için. Hani Adnan Sezgin de ''yok öyle bir şey Kalli görevde değil'' demişti. Hani siz birde Skibbe'nin yardımcılarını göndermiştiniz. Hani birde Terim'le görüşmüştünüz. Hani Skibbe görevde iken!!
Sizin yaptıklarınız Galatasaray'a yakışmıyor. Ayıp. Tek kelime ile Ayıp...
Dezavantajlardan devam edersek, baskı dediğimiz mereti Lugano'suz Fener tandemi nasıl kaldıracak, kafamdaki en büyük soru bu. Selçuk hakkında ise ben bir şey söylemeyeyim, en nazif ifade ile 'iyi futbolcu değil o' diyerek işin içinden çıkayım.
Bugün Arsenal'de Kiev'i yeneceğinden muhtemelen, Fener bu maçı alamazsa 3 puanda kalacak Kiev'in de 6 puanı olacak. Hakeza Porto'da 7 puan yapacak. Olası bu sonuçlarla son haftaya bakarsak, Kiev-Fener maçına: Kiev garantilemiş olmayacak, gruptan çıkma şansını tamamen yitirmiş olmayacak aynı Fener gibi kazanma zorunluluğunda olacak ki gruptan çıkabilsin, bu da zor hava şartlarında, zor deplasmanda 3 puan almayı çok çok zor bir ihtimal haline getirecek Fenerbahçe açısından.
Kısacası Fener bugün kazanabilir, kazanmak zorunda. Kazanamazsa bana göre sadece var olan uefa'ya devam ihtimali de yok olur..
not: yakın zamanda lincoln ile ilgili direk duygularımı anlatacağım bir yazı yazacağım. benim de ona sevgim çok büyük.
Lütfen; kimse hangi forma ile çıkılacağını belirleyen, Ali Sami Yen'de her maça sarı-kırmızı parçalı, beyaz şort, beyaz çorap ile çıksın Galatasaray. Forması budur Galatasaray'ın. Lütfen. Bu değişmesin evde oynarken. Mükemmel nedir sorusuna, 'budur' diyebileceğim formadır bu. Harikulade bir görüntüsü vardır. Değişmesin, lütfen..
Dün parçalıya tekrar hoşgeldin dedik, bir daha gitmemesi dileğiyle..
Geçen haftanın moral bozukluğu devam ediyordu Galatasaray'da ki çok da belli oldu dün gece.. Tekrar morallerin düzelmesi için, taraftarla aranın artık tamamiyle sıcak hale gelmesi için buradan alınacak galibiyet önemliydi. Biraz stres, biraz hırs ile başladı Galatasaray oyuna.
4-2-3-1 e Galatasaray artık alıştı ve bu sistemi öğrendi. İleriye dönük dörtlünün inanılmaz yetenekli olması her zaman gol şansı yaratıyor ki Galatasaray'a bunu dünde gördük. Savunma'da da top rakipte iken herkesin topun arkasına geçmesini başarabiliyorlar artık. Skibbe eleştirilmesine rağmen bu kadroyu 'takım' yapıyor, kabul etmek, takdir etmek lazım.
Senelerdir (Hagi'den beri) duran topta etkinliği olmayan Galatasaray artık duran toplarda çok tehlikeli bir takım oldu. Lincoln'e Kewell'a Arda'ya Baros'a pay çıkartmak gerekir yine bu bağlamda. Baros demişken, kötü olduğunu düşünmüyorum. Topu ilerde tutabiliyor, tekniği ile 4'lü paslaşma trafiğinin kendi ayağını sağlayabiliyor ki bu 4-2-3-1 in önemli kademelerinden..
Galatasaray dün gece zorlanmadan kazandı bana göre. Hani yesede fazlasını atabilecek havayı verdi bize. Moral oldu, iyi futbol keyif verdi.
Belediye bu ligin iyi takımlarından. Hocaları kaliteli. İyi de devam edeceklerdir yollarına.
Öncelikle taraftar tepkisinin bu kadar olacağını tahmin etmemşitim. Tribünlerin boş kalması değil söylemek istediğim ki bir önceki yazıda anlattım onuda. Susma eylemi, garip küfürlü tezahurat pek hoş olmadı. Tepki gerekliydi bencede ama sanki biraz fazla oldu..
Maça dönersek, kupa maçlarına uygun(!) aşırı zevksiz sıkıcıydı diyebiliriz. Bilalaziz gibi kasaplarla yolan çıkan, sahanın her yerinde Galatasaray'lı oyuncuları özellikle Lincoln'ü biçme, öldürme isteğini takımın oyun planı haline getiren Kayseri hocası Tolunay Kafkas gözümde değerini bir hayli yitirmiştir. Tabi hakeminde bunlara hiç sesini çıkarmaması hayret vericiydi. Her pozisyonda kötü niyetle sakatlamaya yönelik oynadı Kayseri dediğim gibi, hakemde eklenince bu dahice fikre(!), artık ben bile 'hakikaten sahada lincoln'ü biçmek serbest mi acaba?' diye düşündüm. Böyle mantaliteye, böyle hocalara, böyle futbolculara en ağır cezaların verilmesi lazım, ille de sakat çıkmasını beklemeden!
Maça dönemedik ama çokta anlatılacak bir şey yoktu. İki takımda kazanabilirdi. Son dakikada maçın en kötüsü Galatasaray adına Aydın golü attı çeyrek finalin kapısını açtı..
Bir an önce bitmesi, galibiyetle bitmesi isteniyordu galatasaray adına. Kimsenin morali yerinde değildi ki galibiyet bu bağlamda da iyi oldu. Haftasonu oynanacak Belediye maçında neşeler yerine gelecektir.
Galatasaray içinse, şöyle söze gireyim.. Öncelikle tribünlerin boş olmasından bahsedeyim. Bence sebep, taraftarın tepkisi değil. Böyle bir şey yok. Sebep; hafta içi olması, dönüş saatinin trafikle birlikte, gece geç saatleri bulması ve yine hafta içi olduğundan bunun göze alınamayacak olması, kupa formatı dolayısıyla galatasaray için taraftar gözünde 'dandik' maç olması, ve belki size garip gelecek ama tribüne giden çoğunluğun yaşının 18-22 yaş aralığında olması, dolayısıyle ''vize'' dönemi olduğundan, taraftarın gelmeme sebebi ortaya çıkıyor..
Maç içinse; Galatasaray oynadığı her turnuvaya kupa amacı ile çıkar diyebiliriz. Amaç budur yani. Kadroda rotasyon var gibi ama ciddiyetide elden bırakmamış ki Skibbe bence doğruda yapmış. Hafife alınacak maç değil. Kolay maç değil.
Moral lazım Galatasaray'a. Üzüldüler tabiki onlarda Fener mağlubiyetinden. İlerki maçlarda etki-tepki olacağını ve Galatasaray'ın yükselişe geçeceğini düşünüyorum. Kupada gruptan çıkmak adına da kazanmalı Galatasaray. Güzel bir maç bekliyorum, Galatasaray kazanacaktır bence.. Kendi adıma da inşallah diyeyim güzel goller temennisiyle Galatasaray'dan. Tabi her iki takımada kırmızısız-sakatsız bir 90 dakka olsun inşallah.
Dualarla bitirdik yazıyı =), daha da gülmek için (bkz. Maskeli Servet, hakikaten korkutu bir o kadar da komik görünüyor)
Sadece 1 maça sarı-kırmızı parçalı forma ile çıkmış Galatasaray, onda da altta kırmızı şort ve çorap ile.. Birde siyah aptal iğrenç font var ki aman aman.. Numaralar isimler okunmuyor.. Kırmızının arkasına siyah fontu düşünen 'büyük' insana selamlar burdan!
Devam edelim.. Futbolcuların uğur denemesi deniyor her maça Hollanda forması ile çıkmamıza. Bakın, farklı renkte forma yapılır, her takımın vardır. Ama bunlar deplasmanda giyilir.Her deplasmanda da değil. Sadece bazı özel ve forma karışıklığı yaşanan maçlarda giyilir. Evindeki her maça takım asli 1. forması ile çıkar. Galatasaray geleneği bunu gerektirir. O zaman yapmasaydınız arkadaşım, Metin Oktay parçalı forması diye sunmasaydınız, demeseydiniz bizim 1. formamız bu diye..
Şu anlattığım durum rezalettir tek kelime ile. Galatasaray evindeki her maça, dışardaki maçların da önemli bir bölümüne sarı-kırmızı parçalı forma, beyaz şort, beyaz çorap ile çıkmalıdır. Çıkmak zorundadır. Uğur vs önemsizdir. Çünkü bir kulübün geleneği söz konusudur. Bir Manchester United'ın, Real Madrid'in, Juventus'un, Milan'ın, İnter'in, Liverpool'un Bayern'in kendi sahasında asıl forması dışında bir forma ile oynadığını gördünüz mü?...
Kendi sahanda her maç, her zaman 1. forman olarak gösterdiğin formayı, tamamiyle yani gsöterdiğin şekilde giymek zorundasın.. Bu kulüp adına zorunluluk olmalıdır.
Bir şekilde Celtics'den daha çok maç kazanıp, eğer finale çıkarsak ki inşallah, muhakkak saha avantajını elimize alabilmemiz lazım. Kabul çok iyiler ama kendi sahaları ve deplasmandaki oynadıkları 'oyun' arasında ciddi fark olduğunu düşünüyorum. Her takım kendi evinde daha iyidir normaldir ama buradaki fark: Boston kendi sahasında çok iyi, deplasmanda ise o müthiş özgüvenin nispeten olmadığı ve daha çekingen oynanan oyun..
Lig; galibiyet yüzdelerine, oyuna bakacak olursak, doğuda ve batıda iki başa ayrılmış durumda. Bir tarafı onlar bir tarafı biz çekiyoruz. Muhtemel olan da (inşallah sakatlıksız) iki takımında konferanslarını lider bitireceği.. Ama finalde saha avantajının önemi yine çok büyüyor. Dediğim performans farkının yanında, 'ya dışarda bir maç çalabilsek' psikolojisi ile 'evimizde kazansak şampiyonuz'un psikolojisi, yine bunun deplasmanda oynamaya verdiği rahatlık...Çünkü kendi evinde kazandığında yüzüğün geldiğini bilmek, deplasmanda daha rahat oynatır. Kaybedecek çok büyük bir şey yoktur sonuçta. Ne alsan kardır, büyük kardır...
Buna benzer bir şeyler söylemiştim ama tekrarlamakta fayda görüyorum.. Bu sene bizim ''yahu ne olacak, minnessota'ya evimizde bir maç kaybetmişsek, kötü günümüzdü bir şey olmaz'' deme lüksümüz olmamalı. Elimizden geldiğince maç kazanıp bu avantajı almamız gerektiğini düşünüyorum.
Bilmiyorum belki kimilerinde bunun önemi bende yaptığı kadar etki yapmadı ama.. Yukarıda açıkladığım nedenlerden dolayı çok çok büyük bir önemi var her maçın, her gecenin..
Kupada bugün önemli bir maç var bildiğimiz üzere. Trabzon evinde Beşiktaş'ı ağırlıyor. İlk maçlarda Trabzon deplasmanda Antep'e yenilmişti. Beşiktaş'sa Antalya'yı 3-0 la geçmişti. Kupa dandik, kupa boktan, kupa önemsiz deniyor ama ilk turda gitmekte kötü baktırır adama. 5 takımlı grupta ilk iki çıkıyor. Burada genellikle gerçekleşen grubun favori takımlarının evdeki maçları kazanıp 1 2 çıkması şeklindedir. Ama, bu grup diğerlerinden güç dengesi olarak ayrıldığından dolayı bu maç gövde gösterisinden daha önemli bir hal almış durumda. Trabzon bu maçı aldı aldı, alamazsa bir daha Beşiktaş ve muhtemelen Gaziantep Belediye'yi yarın yenecek olan Gaziantepspor'u yakalayamaz. Çünkü, Beşiktaş ilerde G.Antep belediye'yi İnönü'de muhtemelen yenecek, Gaziantepspor ise dediğimiz gibi evinde oynayacağı 2 maç ve deplasmanda oynayacağı(!) Gaziantep belediye maçlarından yeterli puanı alacaktır. İddaa severlere üst diyerek, zevkli bir maç beklediğimi söyleyeyim. Trabzon şansız fikstür ve zor gruba karşı ilk ikiye girmek için kazanmalı bugün. İzleyelim görelim. 20.00 ligtv..
Alex: Elinden geleni yaptı yine ama kadro kalitesi zayıf diyoruz anlatamıyoruz. Pes oynanmadığından Alex her maçı kazanmaya yetmiyor. Hele rakip köpek gibi koşarken.
Guiza: Büyük fiyasko. Eh be arkadaşım neyi atıcan Allah aşkına. Göstermelik koşularla olmuyor bu iş. Gol atman lazım. Maalesef traş makinesi olma yolunda ilerliyor Guiza.
Eskişehir bütünlüğü: Hele 10 kişi kaldıktan sonra saygı duyulacak bir iş yaptılar. Kazanabilirlerdi bile. 10 kişi ile Fener'i maç ''2-2'' iken baskı altına almak büyük iş. Youla az bir topçu olsa bugün sonuç farklı olabilirdi.
Hakem: Direk kararları anlatamam burada ama çok çok kötüydü diyebilirim rahatlıkla. Maçta bi hakem niye bu kadar öne çıkar anlayamıyorum. Bırak arkadaş sen sadece maçı yönet, adil ol. Niye bu kadar ön plandasın hep. Genel Türk hakemleri gibi. Yani, Fenerbahçe lehine verdiği fazlaca yanlış karar vardı bu da sonuca etki etti..
Elimden geldiğince heyecanıma bir dur diyerek, maçı ve önemini değerlendireyim grup adına.. Öncelikle, uefa'daki salak fikstür sebebiyle içerde oynayacağınız maçların istediğiniz rakiplere karşı olması gerekliydi. Nitekim oldu bu. Galatasaray'ın gruptan çıkma adına direk rakibi Olimpiakos. Bu maçın dışarıda olması kötü olurdu. Yunan takımları ve biz Türk takımları genelde deplasmanda pekde iyi sonuçlar almayan, evimizde kat kat daha iyi performanslar gösteren takımlarız. Dolayısıyla evimizde bir adım öndeyiz. Onun haricinde, yükselen bir grafiği var Galatasaray'ın performans adına. Gol bulacağımızı tahmin ediyorum hatta goller bulacağımızı tahmin ediyorum ama şu defansın arkasına atılan toplara Skibbe'nin birşeyler yapıp çözüm bulması şart. Gol yemesekte geçen maçlarda olduğu gibi Trabzon maçında da bu sıkıntı göze çarptı. (İnşallah diyerek) Olası bir erken gol kapıyı açar bizim adımıza. Galatasaray'ın üstüne gelen takımlar, Lincoln'den no-look paslarla, baros kewell ve arda'nın kontralarınla karşı karşıya kalmak durumdadırlar. De Sanctis güven veriyor. Emre-Servet ikilisi önünde Meira-Ayhan ideal. Skibbe'de bozmayacağını söyledi bu dörtlüyü.
İnşallah 23.00 da mutlulukla yazımı yazarım, zaferin coşkusuyla. Ben inanıyorum kazanacağımıza, daha şanslı olacağımıza. Haydi Galatasaray, yine her zaman olduğu gibi mutlu et bizi..
Orta sahaların pas pas olduğu,
Arsenal'in vurunca gol olduğu, gol makinası(!), okçu(!), Guiza'nın vurunca 'olmadığı',
'Maldonado ve Selçuk'un oynadığı ortasahada bende oynarım lan' dememe sebep olan,
Edu-Lugano tandeminin, olası Kalli-Aragones tandeminden farksız olduğunun ortaya çıktığı,
'Carlos'un katkısı saha içinde ne zaman olacak arkadaş' dememe sebep olan,
Arsenal'in zerre kasmadan kazandığı, hele hele 2-0 dan sonra iyice serdiği,
Aziz başkan'ın ''takımı daha da güçlendirdiğini söylediği'' Aragones, Emre(kimdi lan? he şu doğuştan Fenerli olan, locada mıydı maçta..(!) ), Josico(bkz. Lampard(!) ), Guiza (bkz. makina.. yok canım traş makinası değil, her bulduğunu atan en fazla bir iki kaçıran gol makinası 15 milyon euroluk süper yıldız (!!) ), Burak vb transferlerin en nazik ifadeyle patladığının belli olduğu,
Aziz başkan'ın kafasına uymadığından gönderilen Zico ve Aurelio'nun 'biraz' arandığının belli olduğu...
Şampiyonlar ligi ve büyük ihtimalle uefa'nın gittiği,
Fener'in bu seneki kadrosunun zayıf olduğu ama bunun kimilerce(!) kabul edilmediğinden, sonucun 5 olduğu,
Aragones'in de tazminatı almadan (çok afedersiniz) nah gideceğinin farkedildiği (en azından kendi adıma) bir maç olmuştur dün Kadıköy'de...
Oyun Geneli: Psikolojik gerginliği her halinden belliydi Skibbe'nin maç öncesinde. (ha keza maçı koparan son gol gelmeden ki sevinçleride belli ediyordu bunu) Bu gerginlik maç başında oyuncularda da vardı. Birde ilk dakikalarda Trabzon bastırınca kafalarda şüphe oluştu acaba mı diye.. Yalnız, galatasaraylı oyunculardaki gerginlik, taktiğin yanlış olmasında veya kötü oyundan değildi bana göre. Belli ki rahat değildi Galatasaray maç öncesinden..
İlk dakikalardaki baskıyı geri çevirince Galatasaray oyunun kontrolünü tamamen aldı ki bu andan sonrada bir daha geri vermedi. Her zaman çok yetenekli olduğundan dem vurduğumuz hücum hattı başta Arda ve Lincoln ile Trabzon savunmasını paramparça etti. Bu sefer baskıyı Galatasaray kurdu devamında gol gecikmedi ama.. Hakikten amaç orta veya değil hiç önemli değil, akıl almayacak derecede güzel, muazzam on numara bir gol attı Arda.. Gol de gelince üstündeki stres tamamen kalktı Galatasaraylı oyuncuların. Arda'nın bireysel şovunu, Lincoln'ün müthiş oyun kontrolünü pas trafiği izledik oyunun kalanında. Ardından Servet'in eline çarpan top ikinci golü getirdi ki belkide orda maç bitti. Trabzonspor ilk yarının sonunda da kendine umut getirecek golü yakalayabilirdi ama açıkçası ne Umut'un ne Gökhan'ın büyük golcü olduğunu düşünmüyorum. İkinci yarıda kazandığı moral ile daha fazla gol istedi Galatasaray. Tabi birde en çok istedikleri durum gerçekleşince, yani Trabzon hep beraber Galatasarayın üstüne gelince bol bol gol pozisyonuna girdi sarı-kırmızılılar. Lincoln'ün Baros, Meira, Kewell ile müthiş paslaşmasından sonra çok kaliteli vuruşuyla üçüncü gol geldi. (kırmızı kart olayı, hakem başlığında) Maçta rahatça sona erdi Galatasaray adına..
Hocalar: First of all Skibbe diyelim.. Eh haketti. Her zaman eleştirdik ama hakkınıda vermeli. Öncelikle bu takımın 4-2-3-1'i hakettiğini yeniden kabullendi ve önlibero olmamasına rağmen Ayhan'ın yanında (topal-barış-linderoth), Meira'yı oraya çekip orta sahayı ikiledi güçlendirdi. Bu sayede ''Galatasaray'a hücüm et ikinci pasında karşı karşıya kalırsın'' durumunu ortadan kaldırdı. Meira'da hızla ileriye taşıdı takımı ki Skibbe'nin bu sisteminde çok kritik nokta bu. Ondan sonrası Lincoln-Kewell-Arda-Baros'un ellerinden öperdi zaten ki öptüde.. Hakkını verelim Skibbe'nin. Rakibi çok iyi analiz edip çok doğru sistem ve kadro ile maçı aldı..
Ersun Yanal: Eh hocam, tamam cesursun kazanmak için çıktında Ali Sami Yen'de de böyle gidilmez üzerine Galatasaray'ın. Kumar oynadı Yanal, gol bulabilse belki avantajına olurdu ama büyük ihtimal olan oldu. Çok hücum taktiği ile çok gol yedi. Ben başta Yattara'lı bir kadro ve daha kontrollü tıpkı Beşiktaş maçında oynadıkları oyun gibi bir anlayış bekliyordum.
Hakem: Baştan en can alıcı konu ile başlayalım. Lincoln'ün atılması mevzusu ki burada Skibbe'de suçludur bence. Golden sonra korner direğini söktü hakemler aralarında konuşmaya başladı ki herkes tarafında görülecek şekilde. (ayrıca: kardeşim, korner direğini söküpte ne yapmış, kendince dans etmiş, rakibi mi küçümsemiş niye kart olsun?.. diyorum) Belli ki orada atmayan hakem burdan sonra aranacak ottan boktan pozisyonda atacak Lincoln'ü. Eh be Skibbe, alsana orada oyundan Lincoln'ü. 3-0 olmuş maç. Alkışlat çıkar işte. Çok mu zor bunu düşünmek. Hemen sonra kasıtlı olmayan bir pozisyonda beklenen oldu ve atıldı Lincoln. Genel olarakta kötüydü hakem. Verilmeyen penaltı ve kartlarda boldu. Hayak kırıklığına uğradım onun adına ki, biri ona hakemliğin Hitler olmak olmadığını anlatmalı!..
Sonuç olarak, beklediğim gibi rahat kazandı Galatasaray güzel oyunuyla. Darısı Olimpiakos maçına. İnşallah...
Ancak, şu sıralarda etrafta dolaşan dedikodulara bakınca insanın kafasında bir 'acaba' oluşuyor. Olimpiakos'un Kobe Bryant'ı transfer etme isteğinden bahsediyorum. (Ntvspor'un da etraflıca anlattığı habere aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz) Kobe Bryant bu yaz serbest kalabilir ve Lakers'dan alabileceğinin (vergiler, ekstra maddeler ile beraber) daha fazlasını Olimpiakos'da bulabilir. Bu olur olmaz ayrı konu, gayet tabiki olmasını istemem ama bu kapının açık bırakılması önemli bir tehlike kanımca.
Bunu önlemenin yolu aslında var. Salary Cap ücret tavanı uygulamaları genişletilebilir, vergi miktarı azaltılabilir.. Ancak bunun bir an önce yapılması gerek aksi taktirde bir süperyıldızın NBA'i terkedip başka bir organizyonda yer alması NBA'in ulaşılmazlığına, kalitesine, hatta en büyüklüğüne çok ciddi bir darbe vurur.
Milli maçlar iyidir, hoştur ama futbol aşkımızı sınırlandırır mecburen. Ligler tatil olur. Cumartesi nispeten futbol görürüz milli maçlarla ama pazar felakettir. Televizyonda hiç bir saatte, hiç bir kanalda futbol göremezsiniz. Futbolla kalplerimiz attığından, bu bize 'acı' verir. Aklımızdan geçer ''şimdi 4'te Güntekin abimiz başlasa anlatmaya Kaka'yı, ardından atlasak Bernabeu'ya, eh on gibi Mestella iyi gider, yoksa San Siro'ya mı baksak, hafif uykuda bastırdı artık saat 12, en iyisi Emre Gönlüşen biraz Arjantin futbolu sunsun bize'' deriz. İsteriz, izleriz.. Futbola bu kadar alışmış, bağlanmış bünyeye hem pazar kasveti hem futbolsuzluk ağır geliyor.. Ne diyelim.. Türkcell süper lig, hiç bitmesin...
Eleştiri babında ‘len istifa etsene, senin malın mı bu kulüp’ dense Demirören’e, evet diyecektir muhtemelen. Yalan da söylemiş olmaz hani. Kim çıkarıp 50 milyon ytl verebilirki sadece o makamı boşaltabilmek için. Zor.. Eh tabi sormak lazım, oradaki genel kurul, komite, yaşlılar, üyeler, her ne ise orada ne iş yaparlar? Kulübün bu hale gelmesinde bir numaralı hatalı Demirören değildir bence. Bir dur demesi gereken, hesap sorması gereken, erkenden önlem alması gerekenlerdir. Aklım almıyor hakikaten, bir kulüp sadece bir kişiye, başkanına nasıl bu kadar bocçlu olabilir? Ah pardon bunlar önemli değil, kadıköy’de finale gidecektiniz değilmi sayın Kenan Öner?..